Dünya Limit Aşım Günü, bu yıl 24 Temmuz olarak belirlendi.
Dünya Limit Aşım Günü (Earth Overshoot Day), insanlığın bir yıl içinde tükettiği doğal kaynakların, gezegenin aynı yıl içinde yenileyebileceği miktarı aştığı günü ifade ediyor. Bu yıl 24 Temmuz olarak belirlenen Dünya Limit Aşım Günü, insanlığın doğanın kendini bir yıl boyunca yenileyebileceği kaynakları sadece 205 gün içinde tükettiğini gösteriyor.
Her yıl Dünya Limit Aşım Günü, Küresel Ayak İzi Ağı (Global Footprint Network, GFN) tarafından hesaplanıyor ve insan faaliyetlerinin ekolojik denge üzerindeki baskısını açıkça ortaya koyuyor. GFN verilerine göre, 2025 yılı itibarıyla dünya nüfusu, doğanın sağlayabileceği kaynakların yaklaşık yüzde 180’ini tüketiyor.
Dünya Limit Aşım Günü’nü belirlemek için, gezegenin kaynak üretim kapasitesi ile insanlığın tüketimi kıyaslanıyor. Bu kıyaslama için ekolojik ayak izi ile biyokapasite göstergeleri kullanılıyor. Bu hesaplamalarda tarım, orman, balıkçılık, fosil yakıt tüketimi, tatlı su kullanımı, karbon emisyonları, ormansızlaşma oranı ve biyoçeşitlilik kaybı gibi birçok çevresel parametre dikkate alınıyor.
GFN’nin analizleri, insanlığın doğa üzerindeki baskısının zamanla nasıl arttığını da gözler önüne seriyor. 1960 yılı öncesinde dünya, insan talebini karşılayacak kadar kaynak üretebiliyordu. Ancak 1970’li yıllarla birlikte ekonomik büyüme, sanayileşme ve tüketim alışkanlıklarındaki değişimle birlikte kaynak tüketimi, doğanın yenileme hızını aşmaya başladı. 1970’te Aralık ayında gerçekleşen Dünya Limit Aşım Günü, 2000’li yıllarda Eylül’e, 2010’larda Ağustos’a, son yıllarda ise Temmuz ayına kadar geriledi.
Bu durumun temel nedenleri arasında ise aşırı tüketim, fosil yakıtlara bağımlılık, ormansızlaşma, endüstriyel tarım ve hayvancılık, biyoçeşitlilik kaybı ve nüfus artışı yer alıyor.
Bu eğilim günümüze kadar devam etti ve 2025 itibarıyla dünya, doğaya 22 yıllık ekolojik borç biriktirmiş durumda. Bu da gezegenin, tüketilen kaynakları telafi edebilmesi için insan etkinliğinin durması halinde bile, 22 yıl boyunca kendini yenilemesi gerektiği anlamına geliyor. Ancak bilim insanları, bu sürede dahi ekosistemin eski haline dönebilmesinin neredeyse imkânsız olduğunu belirtiyor.
GFN, mevcut eğilimlerin devam etmesi halinde ekolojik borcun her yıl yaklaşık 0,8 yıl daha uzayacağı uyarısında bulunuyor.
Türkiye’de Limit Aşım Günü 18 Haziran olarak belirlendi
Limit Aşım Günü dünya için 24 Temmuz olarak ilan edilirken, ülkeler bazında tarihler ise farklılık gösteriyor. Bu farklılıklar, kişi başına düşen tüketim mikyarı ve çevre politikalarının etkinliği ile doğrudan ilişkili.
GFN verilerine göre Türkiye, bu yıl kaynaklarını 18 Haziran itibarıyla tüketmiş durumda. 2024 yılında ise Türkiye’nin Limit Aşım Günü 22 Haziran olarak belirlenmişti.
Türkiye, 1984 yılında ilk kez ekosistemin yıllık kapasitesini aşarak limit aşımı yaşamaya başladı. 1985 yılında küçük bir gerileme yaşansa da, 1986’dan bu yana kaynak kullanımı artarak devam etti.
GFN verilerine göre, Katar 6 Şubat ile kaynakları en erken tüketen ülke olurken; Katar’ı sırasıyla Lüksemburg, Singapur ve Moğolistan takip etti. Listenin en sonunda ise 17 Aralık ile Uruguay yer alıyor.
Sürdürülebilir gelecek için hangi adımların atılması gerekiyor?
İnsanlığın doğal kaynakları hızla tükettiği ve Dünya Limit Aşım Günü’nün her yıl daha erken geldiği günümüzde, uzmanlar bu olumsuz gidişatı tersine çevirmek için somut adımlar atılması gerektiğini vurguluyor.
Yenilenebilir enerjiye geçişin hızlandırılması bu konuda büyük önem arz ediyor. Fosil yakıtların yol açtığı karbon salımı, ekolojik dengeleri bozarak iklim krizini derinleştiriyor. Güneş, rüzgar, hidroelektrik gibi temiz enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaşması, karbon ayak izini azaltmanın en etkili yollarından biri olarak görülüyor.
Bir diğer önemli başlık ise gıda israfının azaltılması. Üretimden tüketime kadar birçok aşamada gerçekleşen israf, kaynakların gereksiz yere tükenmesine yol açıyor.
Ayrıca sürdürülebilir bir gelecek için döngüsel ekonomi uygulamalarının yaygınlaştırılması kritik önem taşıyor. Kaynakların kullanımını optimize eden, atıkları azaltan ve ürünlerin yaşam döngüsünü uzatan bu yaklaşım, doğal sermayenin korunmasına büyük katkı sağlıyor.
Bireylerin de bu dönüşümde önemli rolü bulunuyor. Tüketim alışkanlıklarının gözden geçirilmesi, daha az kaynak tüketen, çevreye duyarlı tercihler yapılması gerekiyor. Küçük bireysel değişimler, toplumsal bilinçle birleştiğinde büyük farklar yaratabiliyor.
Bununla birlikte doğayla uyumlu çözümler geliştirmek için doğa temelli yatırımların artırılması gerekiyor. Ormanların korunması, ekosistemlerin restorasyonu ve biyolojik çeşitliliğin desteklenmesi, doğanın kendini yenileme kapasitesini güçlendiren hayati adımlar olarak ön plana çıkıyor.