Hidrojen, iklim hedefleri ve enerji güvenliği açısından stratejik öneme sahip bir yakıt olmasına rağmen, sektör hâlâ beklenen hızda ilerlemiyor.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (International Energy Agency, IEA) yayımladığı “Küresel Hidrojen Görünümü 2025” raporu, hidrojenin hem iklim hedeflerine ulaşmada hem de sanayide rekabet gücü sağlamada kilit rol oynayacağını belirtmekle beraber; sektördeki yüksek maliyetler, altyapı eksiklikleri ve belirsiz talebin yol açtığı yavaşlamaya da dikkat çekiyor.
2024 itibarıyla küresel hidrojen talebi yüzde 2 artışla 100 milyon tona ulaştı. Bu talebin büyük kısmı hidrojenin uzun süredir kullanıldığı petrol rafinerileri ve kimya sanayi gibi geleneksel sektörlerden kaynaklandı.
Yeni ve potansiyel olarak devrim niteliğinde görülen kullanım alanları arasında yer alan çelik üretimi, deniz taşımacılığı, havacılık, elektrik üretimi ve binalarda ise hâlâ kayda değer bir talep yaratılamadığı görülüyor. Bu alanlarda hidrojenin payı küresel talebin yüzde 1’inin altında kalıyor.
Raporda, biyoyakıt üretiminin bu alanda öne çıkan tek başlık olduğu belirtiliyor. IEA, hidrojenin yenilikçi kullanım alanlarında yaygınlaşabilmesi için uluslararası standartların, karbon fiyatlandırma mekanizmalarının ve güçlü politika teşviklerinin devreye alınması gerektiğini vurguluyor.
Maliyetler ve belirsizlikler yatırımları sınırlıyor
Hidrojen üretimi hâlen büyük ölçüde fosil yakıtlara bağımlı konumda bulunuyor. 2024’te üretilen hidrojenin neredeyse tamamı doğal gaz ve kömürden elde edildi; 290 milyar metreküp doğal gaz ve 90 milyon ton kömür eşdeğeri kullanıldı. Düşük emisyonlu hidrojen üretimi sınırlı da olsa artış göstererek 1 milyon tona yaklaştı, ancak toplam üretimdeki payı yüzde 1’in altında kaldı.
Raporda yüksek maliyetler, talep belirsizlikleri ve yetersiz altyapının, düşük emisyonlu projelerin önündeki en büyük engeller olduğu vurgulanıyor. Düzenleyici çerçevenin netleşmemesi, karbon fiyatlandırması, sübvansiyonlar ve alım garantilerinin eksikliği, projelerin gecikmesine veya iptaline yol açıyor. Nitekim 2024’te 2030 hedefi olarak öngörülen 49 milyon ton/yıl üretim kapasitesi, iptaller ve gecikmeler nedeniyle 37 milyon ton/yıla geriledi.
Öte yandan, son bir yıl içinde yatırım kararı alınan projelerin sayısı yüzde 20 arttı. Bu projelerin hayata geçmesiyle 2030’da düşük emisyonlu hidrojen üretiminin 4,2 milyon tona ulaşması bekleniyor.
Bölgesel farklılıklar ve küresel rekabet öne çıkıyor
Elektroliz teknolojisinin düşük emisyonlu hidrojen üretiminde belirleyici olması bekleniyor. Ancak maliyet farkı hâlen yaygınlaşmanın önünde en büyük engel olarak görülüyor. Avrupa’da karbon fiyatlarının yükselmesi ve yenilenebilir enerji kapasitesinin artması, maliyet dezavantajını azaltacak. ABD ve Orta Doğu’da ise doğal gazın ucuz olması nedeniyle karbon yakalama ve depolama yöntemleri ön plana çıkıyor.
Küresel rekabette ise Çin öne çıkıyor. 2024 sonu itibarıyla dünya genelinde kurulu elektroliz kapasitesinin yüzde 65’i Çin’de bulunuyor ve Çin, elektrolizör üretim kapasitesinin yüzde 60’ına sahip konumda yer alıyor. Ancak kapasite artışının talep büyümesiyle eşleşmemesi kısa vadede arz fazlası riskini gündeme getiriyor.
Altyapı yatırımları yavaş ilerliyor
Hidrojenin boru hattı ve depolama altyapısı hâlen yetersiz kalıyor. 2035 yılına kadar planlanan 37 bin kilometrelik boru hattının yalnızca yüzde 6’sı kesinleşmiş durumda. Limanlarda ise hidrojenin taşınması ve depolanması için amonyak ve metanol gibi türev ürünlerin kullanılması öngörülüyor, ancak bunun için uluslararası standartlar ve güvenlik düzenlemeleri gerekiyor.
Yatırımlar ve politika desteği kritik önem taşıyor
2024’te düşük emisyonlu hidrojen projelerine yapılan yatırım 4,3 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti ve 2025’te 8 milyar doları aşması bekleniyor. Yatırımların büyük kısmı elektroliz teknolojisine yönelmiş durumda. Ancak finansman eksikliği, sektörün en önemli sorunlarından biri olarak öne çıkıyor. Büyük ölçekli projelerin ilerleyebilmesi için kamu-özel iş birlikleri ve garanti mekanizmaları kritik önem taşıyor.
IEA, hükümetlere düşük emisyonlu hidrojenin yaygınlaşmasını destekleyecek politikalar geliştirmeleri çağrısında bulunuyor. Mevcut hidrojen kullanıcılarının temiz alternatiflere geçişini teşvik etmek, sanayi kümelerinde talebi artıracak düzenlemeler yapmak, bürokratik engelleri kaldırmak ve gelişmekte olan ülkelerin hidrojen değer zincirine entegrasyonunu sağlamak öneriler arasında yer alıyor.
Rapora göre, hidrojen sektörü temkinli bir iyimserlik içinde. Sektör hâlâ olgunlaşma sürecinde ancak belirlenen hedeflerin gerisinde kalıyor. Rapor, doğru politika ve finansman adımlarıyla hidrojenin, 2030 sonrası küresel enerji sisteminde çok daha belirgin bir rol oynayabileceğine dikkat çekiyor. IEA, bugünden atılacak adımların yarının hidrojen ekonomisini şekillendireceğini vurguluyor.