Küresel enerji dönüşümü belirsizliklerle şekilleniyor

Küresel enerji dönüşümü belirsizliklerle şekilleniyor

S&P, “enerji geçişi” kavramının günümüzün karmaşık enerji piyasalarını açıklamakta yetersiz kaldığına dikkat çekiyor.

S&P Global Commodity Insights’ın hazırladığı “Enerji Geçişinin Ötesinde” raporu, geleneksel enerji geçişi anlayışının ötesine geçerek, fosil yakıtların kalıcılığını, temiz enerji teknolojilerinin potansiyelini ve jeopolitik belirsizlikleri aynı çerçevede ele alıyor. Rapor, karar vericilere yalnızca tek bir yol haritası değil, birbirinden farklı olasılıklarla dolu bir gelecek vizyonu sunuyor.

Fosil yakıt talebindeki dalgalanmalar ile yenilenebilir kapasitenin hızla artması arasındaki çelişkiler, enerji dönüşümünün tek bir çizgide ilerlemediğini açıkça ortaya koyuyor.

Rapor, bu kapsamda COVID-19 sonrası toparlanmadan itibaren enerji talebindeki öngörülmeyen gelişmelere dikkat çekiyor. 2024’te küresel fosil yakıt talebi, 2021 tahminlerinden yaklaşık yüzde 5 daha yüksek seviyede gerçekleşti. Aynı dönemde yenilenebilir enerji kapasitesi ise beklentilerin yüzde 22 üzerine çıktı. Bu çelişkili veriler, aynı anda hem “enerji geçişi hızlanıyor” hem de “enerji geçişi duraksıyor” yorumlarının yapılmasına neden oldu.

Bölgesel farklılıklar açısından da dikkat çekici gelişmeler yaşandı. Avrupa Birliği (AB), Rusya-Ukrayna savaşı sonrası enerji bağımsızlığını artırma hedefiyle fosil yakıt kullanımını hızla düşürürken, ABD’de fosil yakıtların uzaklaşma yavaşladı. Çin’de fosil yakıtların enerji payı hâlâ yüksek olmakla birlikte düşüş eğilimi daha yavaş ilerliyor. Hindistan’da ise kömür hâlâ enerji büyümesinin ana kaynağını oluşturuyor.

S&P Global, küresel enerji geleceğini daha iyi anlamak için yönetişim ve teknolojik ilerlemeyi temel değişkenler olarak ele alıyor. Bu çerçevede “Uyum”, “Kırılma” ve “Rönesans” olmak üzere üç senaryo öne çıkıyor.

Uyum senaryosu: Ekonomi güçleniyor, fosil yakıtlar baskın konumunu koruyor ve iklim riski artıyor

Uyum senaryosu, ekonomik büyümeyi önceliklendiren ama iklim hedeflerinden uzaklaşan bir dünyayı tasvir ediyor. Ülkeler, 1,5 °C hedefinin artık gerçekçi olmadığını kabul ediyor ve enerjide “emisyon azaltımı” yerine “iklim değişikliğine uyum” politikalarına ağırlık veriyor.

Bu senaryoda, güçlü bir ekonomik büyüme yaratılıyor; özellikle petrol ve gaz talebi uzun vadede canlı kalıyor. Yenilenebilir enerji yatırımları devam etse de, artan enerji ihtiyacını tamamen karşılayamadığı için fosil yakıtlar sistemde baskın rolünü sürdürüyor.

Kısa ve orta vadede ekonomik dinamizm sağlansa da uzun vadede hızlanan iklim değişikliğinin riskleri daha ağır biçimde hissediliyor.

Kırılma senaryosu: Teknoloji hızla gelişiyorken yönetişim zayıf kalıyor ve ülkeler arasında denge bozuluyor

Kırılma senaryosu, teknolojinin hızla geliştiği ancak yönetişimin zayıf kaldığı bir dünyayı anlatıyor. Yapay zekâ, batarya teknolojileri veya yenilenebilir enerji çözümleri gibi alanlarda devrim niteliğinde teknolojik ilerlemeler yaşanıyor. Ancak zayıf politik kurumlar ve düzensiz yönetim, bu teknolojilerin enerji sistemine dengeli ve verimli şekilde entegre edilmesini engelliyor.

Sonuçta ortaya parçalı ve kaotik bir tablo çıkıyor: bazı bölgeler hızla karbon azaltırken, diğer bölgeler fosil yakıtlara bağımlılığını sürdürüyor. Bu da küresel enerji piyasalarında eşitsizlik, verimsizlik ve yüksek belirsizlik yaratıyor.

Rönesans senaryosu: Teknoloji ve yönetişim birlikte ilerliyor, enerji geçişi hızlanıyor

Rönesans senaryosu ise hem güçlü yönetişim hem de hızlanan teknoloji sayesinde geç de olsa hızlanan bir enerji dönüşümünü öne çıkarıyor. Bu senaryoda Hindistan, Brezilya, Endonezya gibi yükselen ekonomiler küresel güç dengelerinde daha büyük rol oynuyor.

Jeopolitik düzen çok kutuplu hale gelirken, temiz enerji teknolojilerinde büyük bir sıçrama gerçekleşiyor. 2040’tan itibaren kömür, petrol ve hatta doğal gaz talebi gerilemeye başlıyor; enerji ihtiyacı giderek yenilenebilir kaynaklar, nükleer ve yeni enerji modelleri ile karşılanıyor.

ABD ve AB gibi gelişmiş ekonomiler de bu gelişmelere uyum sağlayarak net sıfır hedeflerine yaklaşıyor. Rönesans senaryosu, “gecikmeli ama güçlü” bir enerji geçişini öngörüyor ve en iyimser gelecek vizyonunu sunuyor.

1,5°C hedefine ulaşmak artık mümkün değil

Küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlamanın artık mümkün olmadığı vurgusu, raporun en çarpıcı tespitlerinden birini oluşturuyor. Mevcut sera gazı yoğunluğu, bugünden itibaren ani ve radikal emisyon azaltımları yapılsa bile bu eşiğin aşılacağını gösteriyor.

Çin’in emisyonları tüm senaryolarda düşüş eğilimi gösterirken, Hindistan’ın emisyonları bazı senaryolarda 2060’a kadar artmaya devam ediyor. Avrupa Birliği’nin uzun vadede karbonsuzlaşması kaçınılmaz görünse de, siyasi öncelikler bazı senaryolarda hız kaybına neden oluyor. Küresel ölçekte ise yalnızca Rönesans ve Net Sıfır 2050 senaryoları, 2°C’nin altında bir ısınma ihtimalini barındırıyor.

Enerji piyasalarının geleceği, teknolojik ilerleme hızı ve yönetişim kalitesiyle şekillenecek. Rapor, şirketler, hükümetler ve yatırımcılara “yüksek riskli ve düşük olasılıklı olaylara hazırlıklı olma”yı öneriyor.

Geleceğin enerji sistemi, çelişkili eğilimlerin aynı anda yaşandığı, piyasa oynaklığının arttığı ve jeopolitik düzenin hızla değiştiği bir dünyada şekillenecek. Bu nedenle stratejik planlamada esneklik, uyum sağlama kabiliyeti ve uzun vadeli vizyonun her zamankinden daha önemli olduğu belirtiliyor.

Paylaş