, ,

Doğal kaynaklar üzerindeki baskı Avrupa’yı dönüşüme zorluyor

Doğal kaynaklar üzerindeki baskı Avrupa’yı dönüşüme zorluyor

Avrupa Çevre Ajansı’nın raporu, sürdürülebilir bir gelecek için köklü dönüşümlerin zorunlu olduğunu vurguluyor.

Avrupa Çevre Ajansı’nın (European Environment Agency, EEA) “Avrupa’da Çevre ve İklim 2025: Direnç, Refah ve Sürdürülebilirlik İçin Bilgilendirme” başlıklı raporu, Avrupa kıtasının çevre ve iklim alanındaki mevcut durumunu değerlendirirken aynı zamanda önümüzdeki 10 ila 15 yıla yönelik öngörüler sunuyor.

Raporda biyoçeşitlilik, kirlilik, çevresel sağlık, iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum olmak üzere öne çıkan dört temel başlık çerçevesinde Avrupa’nın sürdürülebilirlik yolunda ne kadar ilerleme kaydettiği ortaya koyuluyor.

39 ülkenin verilerinden yararlanılarak hazırlanan rapordaki bulgular, Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında önemli ilerlemeler sağlansa da kıtanın hâlen büyük çevresel tehditlerle karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor. İklim değişikliğinin hızlanan etkileri, ekosistemlerdeki bozulma, su ve toprak üzerindeki baskılar ile sosyoekonomik eşitsizlikler, Avrupa’da çevre politikalarında radikal adımların atılmasının zorunluluğunu ortaya çıkarıyor.

Biyoçeşitlilik alarm veriyor

Avrupa’daki biyoçeşitlilik kaybının kritik seviyelere ulaşmış olması, rapordaki en çarpıcı sonuçlarından biri olarak öne çıkıyor. Rapora göre korunan habitatların yüzde 80’den fazlası kötü durumda bulunuyor. Kağıt üzerinde koruma altına alınan alanların sayısı artsa da, fiili koruma ve ekosistemlerin iyileşmesi için yapılan uygulamalar yetersiz kalıyor.

Öte yandan toprakların yüzde 60 ila 70’i de bozulmuş durumda. Aşırı tarım, yanlış arazi kullanımı, yoğun kentleşme ve kimyasal girdiler toprağın verimliliğini azaltıyor. Bu da hem gıda güvenliği hem de iklimle mücadele açısından hayati önemde olan toprak karbonunun korunmasını tehlikeye atıyor.

Su kütlelerinin ise yüzde 62’si ekolojik açıdan iyi değil. Tarımsal kimyasal akışlar, endüstriyel kirlilik ve iklim değişikliğinin tetiklediği kuraklıklar, tatlı su kaynakları üzerinde ciddi baskı oluşturuyor.

Rapor, biyoçeşitlilik kaybının sadece doğa için değil, aynı zamanda insan yaşamı, ekonomi ve toplum için de ciddi bir tehdit oluşturduğunu vurguluyor. Sağlıklı ekosistemler gıda ve su güvenliği, doğal afetlere karşı koruma, karbon yutakları ve ekonomik üretim için temel bir altyapı sunuyor. Bu nedenle doğadaki bozulmanın devam etmesi, Avrupa’nın sürdürülebilir refah ve güvenlik hedeflerini doğrudan riske atıyor.

İklim değişikliğiyle mücadelede ilerleme kaydedildi

Olumsuz tabloya rağmen Avrupa, iklim değişikliğiyle mücadelede küresel ölçekte öne çıkan bölgelerden biri konumunda yer alıyor. 1990’dan bu yana sera gazı emisyonlarını yüzde 37 azaltmayı başaran Avrupa Birliği (AB), 2030 yılı için belirlenen en az yüzde 55 azaltım hedefi doğrultusunda ilerliyor.

Sera gazı emisyonlarının azaltılmasında ise fosil yakıt tüketiminin azaltılması, enerji verimliliğindeki artış ve yenilenebilir enerjinin payının 2005’ten bu yana iki katına çıkması belirleyici oldu. 2023 itibarıyla AB’nin nihai enerji tüketiminde yenilenebilir kaynakların payı yüzde 24’ün üzerine çıkarak tarihi bir seviyeye ulaştı. Bu sayede AB, dışa bağımlılığı azaltarak enerji güvenliğini güçlendirirken aynı zamanda rekabetçi yapısına da katkı sağladı.

Bununla birlikte rapor, Avrupa’nın hâlen ciddi zorluklarla karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor. Arazi kullanımı ve ormanların karbon yutak kapasitesi son on yılda yüzde 30 azaldı. Söz konusu azalmada orman yangınları, kuraklık, zararlı böcekler ve ağaç kesimindeki artışlar etkili oldu.

Öte yandan günümüzde Avrupa topraklarının yüzde 30’u ve nüfusun yüzde 34’ü su stresi altında bulunuyor. Yalnızca yüzey sularının yüzde 37’si ekolojik açıdan “iyi” durumda; geri kalanında ciddi kirlilik ve ekosistem bozulmaları söz konusu. Dolayısıyla rapor, kaydedilen ilerlemeye rağmen iklim değişikliğine uyum önlemlerinin hâlen yetersiz kaldığını belirtiyor.

Kirlilik Avrupa’da erken ölümleri artırıyor

Avrupa’nın çevre politikaları, özellikle hava kirliliğiyle mücadelede son yıllarda somut kazanımlar sağladı. 2005–2022 arasında ince partikül madde (PM2.5) kaynaklı erken ölümler yüzde 45 azaldı. Ayrıca içme suyu ve sanitasyona erişim oranları da büyük ölçüde iyileşti.

Buna rağmen kirlilik, Avrupa toplumlarının yaşam kalitesini önemli ölçüde etkilemeye devam ediyor. Rapora göre, Avrupa’daki erken ölümlerin en az yüzde 10’u hava, su, toprak, gürültü ve zararlı kimyasal maddelerden kaynaklanıyor. Hava kirliliği ise tek başına yılda 239 bin erken ölüme yol açıyor. Bununla birlikte insan biyogözlem çalışmalarında, AB nüfusunun büyük bir kısmında tehlikeli kimyasal maddeler, güvenli sınırların üzerinde bulundu. Özellikle PFAS’lar, birçok su kaynağında AB limit değerlerinin üzerinde tespit edildi.

Rapor, çevresel risklerin eşit dağılmadığını da ortaya koyuyor. Düşük gelirli gruplar, çocuklar, yaşlılar ve kronik hastalığı olanlar, hava ve su kirliliğine daha fazla maruz kalıyor. Bu nedenle kirlilik, yalnızca çevresel değil aynı zamanda sosyal adalet sorunu olarak da değerlendiriliyor.

Döngüsel ekonomi hedefleri geri planda kalıyor

Rapor, Avrupa’nın uzun vadeli sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşabilmesi için üretim ve tüketim sistemlerinde köklü bir dönüşümün zorunlu olduğunu vurguluyor. Ancak mevcut eğilimler, döngüsel ekonomi hedeflerinin gerisinde kalındığını ortaya koyuyor.

2010’da yüzde 10,7 olan döngüsellik oranı, 2023’te ancak yüzde 11,8’e yükseldi. Bu artış, son derece sınırlı ve hâlâ doğrusal üretim-tüketim modelinin baskın olduğunu gösteriyor.

Atıkların geri dönüştürülmesi oranı artsa da, geri dönüşümün kalitesi ve ikinci el malzeme kullanım oranı yetersiz kalıyor. Örneğin, birçok sektörde geri dönüştürülen malzeme düşük kaliteli olduğu için yeniden üretimde tercih edilmiyor.

Atık üretiminde ve malzeme tüketiminde ise kayda değer bir azalma sağlanamadı. Özellikle inşaat, gıda ve mobilite sistemleri hâlâ yüksek kaynak tüketimine dayalı işliyor.

Döngüsel ekonomi iş modelleri çeşitli pilot uygulamalarda başarı gösterse de, rapora göre henüz AB genelinde ölçeklenebilmiş değil.

Bu tablo, AB’nin 2030’a kadar malzeme kullanımını ikiye katlama hedefi ile 2050’de sürdürülebilir ve kaynak verimli bir ekonomi vizyonuna ulaşmasını ciddi risk altına sokuyor. Ayrıca AB’nin tüketim kaynaklı çevresel etkilerinin önemli bir kısmı AB dışındaki ülkelerdeki kaynak çıkarımı ve üretim süreçleri yoluyla gerçekleşiyor. Bu nedenle, rapor döngüselliği artırmanın yanı sıra toplam kaynak talebinin azaltılmasının da zorunlu olduğunun altını çiziyor.

Doğal sermayenin korunması Avrupa ekonomisinin geleceğini belirliyor

Rapora göre, sağlıklı ekosistemlerin kaybı yalnızca çevresel değil aynı zamanda ekonomik bir tehdit oluşturuyor. Avrupa Merkez Bankası verilerine göre, avro bölgesindeki şirketlerin yaklaşık yüzde 72’si en az bir ekosistem hizmetine bağımlı; bankaların sağladığı kredilerin ise yüzde 75’i doğrudan doğal kaynaklara dayalı şirketlere gidiyor. Bu da ekosistemlerde yaşanan bozulmaların finansal istikrar için sistemik risk oluşturduğu anlamına geliyor.

Örneğin su kaynaklarının azalması, tarım ve sanayi üretimini doğrudan etkileyerek gıda fiyatlarını yükseltiyor ve enerji üretiminde sorunlar yaratıyor. Toprak sağlığındaki bozulma, gıda güvenliğini tehdit ederken aynı zamanda sigorta ve finans piyasaları üzerinde baskı kuruyor. Sel, yangın, kuraklık gibi iklim bağlantılı afetler ise varlık kayıpları nedeniyle bankacılık ve sigortacılık sektöründe milyarlarca avroluk ek maliyetlere yol açıyor. Nitekim raporda 1980–2023 arasında 738 milyar avro ve sadece 2021–2023 arasında 162 milyar avro kayıp yaşandığı belirtiliyor.

Bununla birlikte, rapor umut verici gelişmelere de dikkat çekiyor. Rapora göre yeşil istihdam hızla artıyor. Özellikle yenilenebilir enerji sektöründe istihdam oranları, AB genelindeki ortalama istihdam artışının üzerinde gerçekleşti.

Döngüsellik, yeşil teknolojiler ve dijitalleşme alanında yapılan yatırımlar, Avrupa şirketlerine rekabet avantajı sağlıyor. Rapora göre, Avrupa hâlihazırda küresel temiz teknoloji patentlerinin yüzde 27’sine sahip ve bu da uzun vadeli büyüme için stratejik bir fırsat sunuyor.

Rapor, doğal sermayenin korunmasının Avrupa ekonomisinin geleceği için hayati olduğunu vurguluyor. Aksi halde, biyoçeşitlilik kaybı ve iklim etkilerinin yalnızca çevresel değil, aynı zamanda finansal krizleri tetikleyebilecek sistemik riskler yaratabileceğine dikkat çekiliyor.

Avrupa Yeşil Mutabakatı hedefleri için köklü adımlar gerekiyor

EEA raporu, Avrupa’nın çevre ve iklim politikalarında son on yıllarda kaydedilen ilerlemelere rağmen mevcut tabloyu olumluya çevirmek için radikal ve sistemsel dönüşümlerin kaçınılmaz olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Rapora göre, Avrupa Yeşil Mutabakatı hedeflerine ulaşabilmek için:

  • Enerji, gıda, ulaşım ve inşaat gibi yüksek etki alanlarında köklü dönüşümler yapılması gerekiyor. Çünkü bu sektörler, sera gazı emisyonlarının ve doğal kaynak kullanımının büyük bölümünü oluşturuyor.
  • Kaynakların sürdürülebilir yönetimi yalnızca çevresel bir gereklilik değil, aynı zamanda ekonomik güvenliğin ve toplumsal refahın temelini oluşturuyor. Rapor, doğal sermaye üzerindeki baskıların devam ettiği takdirde, Avrupa’nın ekonomik dayanıklılığını zayıflatacağı uyarısında bulunuyor.
  • Döngüsel ekonomi ve verimli kaynak kullanımı, Avrupa’nın küresel rekabet gücünü koruması için stratejik bir araç olarak görülüyor. Yüzde 11,8 olan mevcut düşük döngüsellik oranı, 2030 ve 2050 hedeflerini tehlikeye soktuğu için rapor, döngüsel iş modellerinin hızla ölçeklenmesini zorunlu buluyor.
  • Ekosistemlerin restorasyonu, biyoçeşitliliğin korunması ve karbon yutaklarının güçlendirilmesi, iklim hedefleri için kritik önem taşıyor. Çünkü orman ve toprakların karbon tutma kapasitesindeki yüzde 30’luk azalma, mevcut durumun sürdürülemez olduğunu gösteriyor.
  • Rapor, aynı zamanda bu dönüşümün yalnızca çevresel fayda değil, ekonomik fırsatlar da sunduğunu hatırlatıyor: Yenilenebilir enerji ve yeşil teknoloji yatırımları, istihdam yaratıyor; sürdürülebilir finans mekanizmaları, Avrupa şirketlerinin gelecekteki büyümesini destekliyor.

Rapor gelecek nesillerin refahı için bugünden cesur kararlar alınması gerektiğini vurguluyor.

Paylaş