COP30’a sayılı günler kala, küresel iklim politikaları konusunda hem ivme kaybı hem de güven bunalımı yaşanıyor.
Dünyanın dört bir yanından liderler, iklim krizine karşı yürütülen küresel mücadelenin en önemli yıllık buluşması olan COP30 İklim Zirvesi için Brezilya’nın Belém kentinde bir araya gelmeye hazırlanıyor. 10-21 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek zirve, Paris İklim Anlaşması’nın 10. yıl dönümünde yapılacak olması ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin imzalandığı 1992 Rio Dünya Zirvesi’nin 33. yıldönümüne denk gelmesiyle de özel bir anlam taşıyor.
Ancak bu yılki iklim diplomasisi, geçmiş yıllara kıyasla daha karamsar bir tablo çiziyor. Rusya-Ukrayna savaşı, Orta Doğu’daki çatışmalar ve küresel ticaret gerilimleri nedeniyle küresel iş birliği durma noktasına geldi. ABD’nin son dönemde uyguladığı korumacı gümrük politikaları küresel ekonomik istikrarı sarsarken, temiz enerji ve iklim bilimi konusundaki politika değişiklikleri yatırımcıların güvenini zedeledi. Yenilenebilir enerji maliyetleri her ne kadar fosil yakıtların altına düşmüş olsa da birçok ülke gıda güvenliği, yapay zekâ yatırımları ve ekonomik büyüme gibi öncelikleri arasında denge kurmakta zorlanıyor. Tüm bu belirsizliklerin ortasında COP30, dünyanın iklim hedeflerine yeniden odaklanması ve ortak bir geleceğe dair güveni tazelemesi için kritik bir sınav niteliği taşıyor.
Zirveye kimler katılacak?
COP30’un son yılların en düşük lider katılımına sahne olması bekleniyor. 6–7 Kasım’da yapılacak devlet ve hükümet başkanları zirvesine şu ana kadar 60’a yakın liderin katılacağı doğrulandı. Geçen yıl Azerbaycan’ın ev sahipliği yaptığı COP29’a 80’in üzerinde, ondan önceki yıllardaki zirvelere ise 100’ün üzerinde lider katılmıştı.
Katılımda yaşanan düşüş yalnızca siyasi değil, lojistik nedenlerle de açıklanıyor. Belém’deki sınırlı otel kapasitesi ve yüksek konaklama maliyetleri, birçok ülkenin heyetlerini küçültmesine yol açtı. Birleşmiş Milletler verilerine göre 8 Ekim itibarıyla yalnızca 12.200 kişi zirveye kayıt yaptırmış durumda. Bu sayı, Bakü’deki COP29’un 54.000 ve Dubai’deki COP28’in 84.000 katılımcısının oldukça gerisinde kalıyor.
Birleşik Krallık Başbakanı Sir Keir Starmer ve Prens William katılımını doğrulayan liderler arasında yer alıyor. Buna karşılık, ABD Başkanı Donald Trump’ın zirvede yer almayacağı tahmin ediliyor. Trump, göreve geldikten kısa bir süre sonra Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme sürecini yeniden başlatmış ve iklim değişikliğini “insanlık tarihinin en büyük aldatmacası” olarak nitelendirmişti.
Çin, temsilciler gönderecek olsa da Devlet Başkanı Şi Cinping’in de katılımı beklenmiyor.
Bu gelişmeler, zirvenin diplomatik ağırlığını azaltma riski taşıyor. Zira Trump yönetiminin fosil yakıt politikalarına geri dönüşü, COP30’un sonuçlarını şekillendirebilecek en kritik faktörlerden biri olarak değerlendiriliyor.
Öte yandan 2025 yılı içinde küresel plastik anlaşması ve deniz taşımacılığı emisyonlarını azaltma girişimleri gibi iki önemli çevre müzakeresinin de başarısızlıkla sonuçlanması, COP30’un siyasi atmosferini daha da karamsarlaştırıyor.
COP30’un gündeminde neler var?
2023’teki COP28 Zirvesi’nde ülkeler ilk kez enerji sistemlerinde “fosil yakıtlardan uzaklaşma” ifadesini ortak metne dahil etmişti. Ancak 2024’te Azerbaycan’ın ev sahipliği yaptığı COP29’da bu ifade doğrultusunda kayda değer bir ilerleme sağlanamadı. COP30’da bu konunun yeniden gündeme getirilmesi bekleniyor.
2024’te gelişmiş ülkeler, yoksul ve iklim açısından savunmasız ülkelere 2035’e kadar yılda en az 300 milyar dolar destek sözü vermişti. Ancak bu tutar, gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaç duyduğu 1,3 trilyon doların oldukça gerisinde kalıyor. Dolayısıyla iklim finansmanı mekanizmalarının işleyişi ve özel sektörün katkısının artırılması da zirvenin başlıca tartışma başlıkları arasında yer alıyor.
Bununla birlikte taraf ülkeler, 2030 yılına kadar rüzgâr ve güneş enerjisi kapasitesini üç katına çıkarma taahhüdünde bulunmuştu. Ancak Uluslararası Enerji Ajansı (International Energy Agency, IEA) verilerine göre dünya bu hedefin önemli ölçüde gerisinde kalıyor. COP30’da, ülkelerin yenilenebilir enerji yatırımlarını hızlandıracak yeni politika araçlarının da gündeme gelmesi bekleniyor.
Zirvede Brezilya’nın “Tropical Forests Forever Facility (Tropikal Ormanlar Fonu)” adlı yeni bir girişimi duyurması da bekleniyor. Bu fon, tropikal ormanlara sahip ülkelere, ormanlarını koruma karşılığında finansal destek sağlamayı hedefliyor. Başarılı olması halinde, fonun doğa korumayı bir yatırım fırsatına dönüştürerek iklim finansmanında yeni bir sayfa açabileceği düşünülüyor.
COP30, taahhütleri uygulamaya dönüştürmeyi hedefliyor
İklim aktivistleri, geçmiş zirvelerde olduğu gibi, COP30 için de “yeşil aklama (greenwashing)” riskine karşı uyarıda bulunuyor. Aktivistler, hükümetlerin ve şirketlerin çevre dostu bir görüntü altında yeterli eyleme geçmediğini savunuyor.
Buna karşın uzmanlara göre, COP süreçleri tamamen yetersiz kalmıyor. BM raporlarına göre, Paris İklim Anlaşması’nın yarattığı küresel baskı sayesinde öngörülen küresel ısınma seviyesi düşürüldü ve ülkeler arası iş birliği güçlendi.
IEA verilerine göre, 2025 yılında elektrik sektörüne yapılan yatırımlar 1,5 trilyon dolar ile rekor kırarken, bu tutar fosil yakıt yatırımlarının yaklaşık yüzde 50 üzerinde seyrediyor. 2025’in ilk yarısında yenilenebilir enerji, kömürü geride bırakarak dünyanın başlıca elektrik kaynağı haline geldi. Bu dönüşümün en güçlü itici gücü Çin olurken, birçok gelişmekte olan ülke de yenilenebilir enerji üretiminde gelişmiş ekonomilerle arayı kapatmaya başladı.
Tüm bu gelişmeler, COP30’un yeni bir anlaşma üretmesinden çok, mevcut taahhütlerin uygulanmasını hızlandırmayı hedefleyen bir zirve olacağını gösteriyor. Bu bağlamda, COP30’un başarısı büyük ölçüde siyasi liderliğin gücüne ve katılım düzeyine bağlı olacak.
“COP30, Paris’ten bu yana en önemli iklim zirvesi”
Uluslararası Ticaret Odası (International Chamber of Commerce, ICC) Genel Sekreteri John W.H. Denton, COP30 öncesinde dünya iklim bakanlarına hitaben yayımladığı mektupta, hükümetleri yatırım yapılabilir iklim planları oluşturmaya, uyum hedeflerini somutlaştırmaya ve özel sermayeyi harekete geçirecek finansman planları hazırlamaya çağırdı.
“İklim geçişi artık bir ahlaki zorunluluk değil, ekonomik bir gereklilik,” diyen Denton, iş dünyasının net sıfır ve dayanıklı bir ekonomi için yatırım yaptığını, ancak belirsiz politikalar ve bürokratik engellerin bu ilerlemeyi sınırladığını ifade etti.
Denton ayrıca, azaltım ve uyum hedefleri açısındankarbon piyasalarının “temel araç” olduğunu belirtti. COP30’da Paris İklim Anlaşması’nın 6. maddesine ilişkin yönetişim mekanizmalarının güçlendirilmesi gerektiğini söyleyen Denton, “bütünlük ve güven” olmadan piyasanın etkili işlemesinin mümkün olmadığını vurguladı.
Denton, hükümetlerin COP30 öncesi düzenlenen toplantılarda Paris İklim Anlaşması’na bağlılıklarını yeniden teyit etmelerinin olumlu bir adım olduğunu, ancak artık uygulama aşamasına geçilmesi gerektiğini söyledi. “COP30, büyüme, dayanıklılık ve adil dönüşüm ekseninde ekonomik bir stratejiye dönüşmeli,” diyen Denton, ICC’nin temsil ettiği 45 milyon şirketin hükümetlerle ortak çalışmaya hazır olduğunu ifade etti.
Belém’den çıkacak mesaj, dünyanın geleceğini belirleyecek
Bu yılki zirvede beklenti, büyük ve yeni anlaşmalar çıkarmaktan çok, mevcut sözlerin tutulmasını sağlamak yönünde evriliyor.
BM Genel Sekreteri Guterres, “Henüz oyunu kaybetmedik, ama zaman hızla daralıyor. Şimdi, gezegenimizi kurtarmak için kolektif iradeye ihtiyacımız var” diyor.
Belém’deki zirve, azalan lider ilgisine ve politik belirsizliklere rağmen, dünyanın hâlâ iklim eylemine bağlılığını kanıtlayabileceği önemli bir sınav olacak.
