Paris İklim Anlaşması, 10. yılını doldururken, artık yaşını belli ediyor

Paris İklim Anlaşması, 10. yılını doldururken, artık yaşını belli ediyor

Paris İklim Anlaşması sayesinde ilerleme sağlanmış olsa da, dünyayı 1,5°C hedefi yolunda tutmak için daha radikal adımlar atılması gerekiyor.

Paris İklim Anlaşması’nın imzalanmasından 10 yıl sonra, anlaşmayı mümkün kılan unsurların bizzat kendisi artık onu geride tutuyor. İş birliğini teşvik etmek için tasarlanan bu yapı, değişim sağlamak yerine uzlaşıyı şekillendiren bir sisteme dönüştü. Dünya liderleri uluslararası iklim müzakerelerinin 30’uncu oturumu olan “COP30” için Belém, Brezilya’ya giderken, işte sistemin nasıl bozulduğu ve bunu düzeltmeye nasıl başlayabileceğimiz…

Lisa Vanhala, The Conversation

İklim değişikliği tek bir sorundan çok, küresel ısınmayı durdurmaya çalışmanın muazzam zorluğundan devletlerin bu duruma yanıt verme kapasitelerindeki büyük eşitsizliklere ve felaket niteliğindeki seller, orman yangınları ve yükselen deniz seviyelerinin artan şiddetine kadar, birbirine bağlı pek çok karmaşık meseleden oluşur.

Paris Anlaşması, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamımnda iş birliğini sağlamak için tasarlandı ve bunu takdire şayan biçimde yaptı. Birleşmiş Milletler aracılığıyla 195 ülkeyi küresel bir politika çerçevesi oluşturmak üzere bir araya getirdi; bu, uluslararası iş birliğinin birçok diğer konuda zayıfladığı bir dönemde çok taraflılığın bir zaferiydi. Ancak iş birliğine ulaşmak, küresel iklim yönetişiminin başlangıcı olmalıydı, sonu değil.

Hiç yoktan iyidir; ama yeterli değil

Destekçileri, haklı olarak, dünyanın anlaşma öncesinden daha iyi bir yolda olduğunu savunuyor. 2015’ten önce dünya felaket niteliğinde 4°C ile 5°C arasında bir ısınma yolundaydı. Şimdi ulusal taahhütler sayesinde yaklaşık 2,5°C ile 3°C arasında bir seyirdeyiz.

Bu hâlâ güvensiz bir durum, ancak anlaşma olmasaydı olacağımız noktadan daha iyi. Tarihte ilk kez yenilenebilir enerji kaynakları kömürden daha fazla elektrik üretiyor. Yeni bir “kayıp ve zarar” fonu yakında savunmasız ülkelerin iklim değişikliğiyle başa çıkmasına yardımcı olmaya başlayacak.

Yine de ilerleme yavaşlıyor ve bazı ölçümlere göre durgunlaşmış durumda. 2100 için küresel ısınma projeksiyonları yatay seyrediyor; son birkaç yılda çok az iyileşme görüldü. Emisyonlar artmaya devam ediyor. Atmosferdeki karbondioksit geçen yıl kaydedilenen yüksek seviyeye ulaştı. 2023’e kadar hiçbir BM iklim zirvesi anlaşmasının fosil yakıtlardan uzaklaşma fikrinden bahsetmemiş olması, bu cephede ilerlemenin eniyi ihtimalle çok yavaş olacağını gösteriyor.

Kendi sonunu hazırlayan tohumlar

Peki işe yaramayan nedir? Paris Anlaşması’nın temel özelliklerinden biri, ülkelerin kendi hedef ve zaman çizelgelerini kendilerinin belirlediği esnek, aşağıdan yukarıya yaklaşımıdır. Teoride bu, farklı yaklaşımlara olanak tanır; pratikteyse bazı ülkelerin sürece engel olmaya çalışmasına veya asgari düzeyde katkı yapmasına izin verdi.

Paris Anlaşması ayrıca fosil yakıtların finansmanı, üretimive tüketimi dahil olmak üzere ısınmayı tetikleyen temel uygulamaların bazılarını anlamlı biçimde değiştirmedi. Fosil yakıtlar söz konusu olduğunda, ironik şekilde, anlaşmaya bu düzeyde esneklik dahil edilmesi, bazı ülkelerde azaltma konusunda katı bir esnek olmama haliyle sonuçlandı.

Paris Anlaşması sisteminin bir başka sorunu, egemen devletlerin hâkimiyetinin sürmesi ve işletmeler ile vatandaş grupları gibi diğer kilit aktörlerin dışlanmasıdır. Örneğin, iklim değişikliğinden en çok etkilenen toplulukların (yerli halklar gibi) sesi çoğu zaman tartışmanın dışında bırakılmaktadır. En büyük petrol şirketleri, çoğu ülkeden çok daha fazla sera gazından sorumludur, ancak Paris Anlaşması kapsamında bağlayıcı emisyon sınırları yoktur.

İklim değişikliğine yanıt vermek, toplumun tamamının katılımını gerektirir. Ancak son iklim zirvelerinde fosil yakıt çıkarlarının orantısız temsil edildiği ve müzakere liderliğinin, fosil enerjiden uzaklaşmayı desteklemeyen ülkeler tarafından yürütüldüğü görülmüştür. Aynı zamanda, çözüm üreten ve yeni teknolojiler geliştiren toplulukların ve yenilikçilerin çoğu müzakere odalarının dışında bırakılmaktadır. Liderler geniş bir grup yelpazesinin çıkarlarını ciddiye almadıkça, yapılacak anlaşmalar uygulanmayacaktır.

İlerleme yanılsaması

Mevcut sistem, yıllık zirvelerde üzerinde anlaşılan değişiklikleri yerleştirme konusunda da yetersiz kalmaktadır. Yeni kayıp ve zararfonu buna örnek teşkil ediyor. Coşkulu manşetlere rağmen ilerleme yavaş, gecikmeler yaygın. Zengin devletler ve kaynaklarıyetersiz uluslararası bürokratlar, aşırı yükleri ve sorumlulukları devretmeye çalışır.

Fonun dağıtmayı öngördüğü 250 milyon ABD doları bile,  gelişmekte olan ülkelerin fırtınalar, kuraklık, aşırı sıcaklık ve yükselen denizlerle başa çıkmak için 2030’a kadar yılda 200 ila 400 milyar ABD dolarına ihtiyaç duyabileceği gerçeğiyle karşılaştırıldığında, devede kulak kalır. Yakın zamanda yayınlanan “Governing the End: The Making of Climate Change Loss and Damageadlı” kitabımda belgelediğim üzere, bu büyük duyurular uygulama aşamasında çoğu zaman tökezliyor.Tüm bu faaliyetler ve verilen taahhütler, ilerleme yanılsaması yaratıyor ancak sonrasında nispeten çok az anlamlı eylem gerçekleşiyor.

Uygulayıcılar ve yenilikçileri güçlendirmek

Artık iklim çok taraflılığının yetersiz kaldığına dair yaygın bir kabul var. Brezilya Devlet Başkanı Lula, uygulamayı hızlandırmak için bir BM iklim değişikliği konseyi oluşturulmasını önerdi. Bu organın hesap verebilirliği ve koordinasyonu artırmasını ve BM Genel Kurulu’na bağlı olmasını istiyor. Diğerleri ise, gıda güvenliği veya çocukları iklim değişikliğinin sonuçlarından korumak gibi belirli iklim politikası hedeflerine odaklanan, benzer düşüncedeki hükümetler, işletmeler ve insanlardan oluşan daha küçük koalisyonlar; “iklim kulüpleri” istiyor.

İklim değişikliğiyle ilgili davalardaki büyük artış, hükümetleri sorumlu tutmak için birçok açıdan en umut verici yol. Örneğin, Uluslararası Adalet Divanı’nın yakın tarihli iklim değişikliği konulu danışma görüşü,1,5°C’yi Paris Anlaşması’nın “birincil sıcaklık hedefi” olarak netleştirmede önemli bir rol oynadı ve ulusal hükümetlerin daha fazla iklim çöküşünü aktif olarak önleme yönünde yasal bir yükümlülüğü olduğunu açıkça ortaya koydu. Ancak dava süreçleri yavaş ve pahalıdır.

Mevcut taahhütlerin uygulanmasını mahkemelere bırakmak çoğu durumda ikinci en iyi çözümdür. Ulusal eylem planlarının en son bilimsel kanıtlarla uyumlu olmasını sağlamak için iyileştirilmiş bir hesap verebilirlik sistemi gereklidir.

COP30 yaklaşırken, bir ders çok açık: İş birliği yalnızca başlangıçtı.Dünyanın şimdi ihtiyacı olan şey, daha fazla gecikme ve oyalama değil, somut eylem ve hesap verebilirliktir. Bunlar olmadan Paris Anlaşması sistemi gerçek değişimin itici gücü olmaktan çıkıp iyi niyetlerin bir sembolüne dönüşme riski taşır.

Paylaş