IEA’in raporu, küresel enerji sisteminin teknolojik ve jeopolitik açıdan benzeri görülmemiş bir kırılma noktasında olduğunu ortaya koyuyor.
Enerji talebinin gün geçtikçe artığı ve küresel sıcaklıkların rekor kırdığı bir dönemde yayımlanan rapor, önümüzdeki on yılda alınacak kararların hem riskleri hem de hızlı dönüşüm fırsatlarını belirleyeceğini vurguluyor. Uluslararası Enerji Ajansı (International Energy Agency, IEA) tarafından yayımlanan “Dünya Enerji Görünümü 2025” raporu, enerji güvenliğini tehdit eden risk kapsamının tarihte hiç olmadığı kadar genişlediğini belirterek, petrol ve gazın ötesine geçen yeni kırılganlık alanlarını enerji politikalarının merkezine yerleştiriyor.
Rapor, elektrifikasyonun artık yalnızca bir eğilim değil, küresel ekonominin temel altyapısı haline geldiğini gösteriyor. IEA senaryolarına göre küresel elektrik talebinin 2035’e kadar yaklaşık yüzde 40 artarak 37.800 TWh seviyesine ulaşması bekleniyor. Bu artışın nedenleri arasında ise dijitalleşme ve veri merkezlerinin yaygınlaşması, ulaşımda elektrifikasyon ve ısıtma-soğutma sistemlerindeki elektrikli teknolojilerin öne çıkması yer alıyor.
Yenilenebilir enerji ise bu dönüşümün merkezinde yer alıyor. 2015’te elektrik üretiminde yüzde 20 olan yenilenebilir enerjinin payı 2024’te yüzde 33’e yükseldi. Ülkelerin beyan ettikleri politika planlarını hayata geçirdiği senaryoda ise bu payın 2035’te yüzde 55’e kadar çıkması bekleniyor. Ancak rapor, şebeke yatırımlarının bu büyümenin gerisinde kaldığına dikkat çekiyor. Rapor, 2015’ten bu yana yenilenebilir enerji yatırımlarının yüzde 70 artarken, iletim-dağıtım şebekesi yatırımlarının sadece yüzde 30 yükseldiğini belirterek, bu dengesizliğin yenilenebilir üretimde kesinti risklerini artırabileceğini vurguluyor.
Kritik minerallerde yoğunlaşma stratejik bağımlılık yaratıyor
Enerji dönüşümünün merkezindeki kritik mineraller, raporun en hassas başlıklarından birini oluşturuyor. Elektrikli araçlardan batarya üretimine, güneş panellerinden yarı iletkenlere kadar pek çok stratejik teknolojiyi mümkün kılan minerallerde tedarik zinciri her zamankinden daha kırılgan konumda yer alıyor. Rapor, 2020 sonrasında devreye giren yeni rafineri kapasitesinin büyük bölümünün hâlihazırda piyasanın ağırlığını elinde bulunduran aynı ülkelerde toplandığını belirtiyor. Bu eğilim, tedarik zincirinin coğrafi olarak daha da daralmasına yol açıyor.
Bu tablo, arz akışının ticaret gerilimleri, yaptırımlar veya ihracat kısıtlamalarından doğrudan etkilenme ihtimalini de güçlendiriyor. IEA, bu düzeydeki kırılganlığın yalnızca piyasa mekanizmalarına bırakılmasının gerçekçi olmadığı belirterek; devlet destekli yatırımlar, tedarik zincirini çeşitlendirme programları ve stratejik stok politikalarının aciliyetine dikkat çekiyor.
Fosil yakıtların geleceğinde üç senaryo öne çıkıyor
IEA, fosil yakıtların geleceğini üç senaryo üzerinden değerlendiriyor:
- Mevcut politikaların uygulanmaya devam ettiği senaryoda petrol ve gaz talebi 2050’ye kadar artmaya devam ediyor. Bu senaryoda enerji dönüşümü yavaşlıyor, geleneksel yakıtları baskın konumunu uzun süre koruyor ve emisyonlar kritik seviyelerde seyrediyor.
- Beyan edilen politikaların uygulandığı senaryoda kömür talebi on yıl içinde zirve yapıp düşüşe geçiyor; doğal gaz talebi ise küresel arz genişlemesi nedeniyle 2030’lara kadar yükseliyor.
- 1,5°C ile uyumlu net sıfır senaryosunda ise tüm fosil yakıtlarda keskin bir düşüş yaşanıyor; yenilenebilir enerji, verimlilik ve düşük emisyonlu yakıtlar hızla yaygınlaşıyor.
LNG’de tarihi arz sıçrayışı
Rapora göre 2025 boyunca onaylanan projeler, 2030’a kadar yıllık 300 bcm’i bulan yeni LNG kapasitesi yaratacak. Bu artışın yarısı ABD’den, yaklaşık yüzde 20’si Katar’dan geliyor. Ancak talep artışı aynı ölçüde gerçekleşmiyor.
Örneğin Avrupa verimlilik politikaları ve yenilenebilir yatırımlarıyla gaz talebini azaltırken, Çin ise kömürden doğrudan yenilenebilirlere geçerek gaz kullanımını sınırlıyor.
Beyan edilen politikaların uygulandığı senaryoda 2030’da küresel bir arz fazlası oluşuyor ve LNG düşük gelirli Güney Asya pazarlarına kayıyor.
Nükleer enerji yeniden yükselişte
Dünya genelinde 70 GW’tan fazla yeni reaktör inşaatı sürüyor; 40’tan fazla ülke nükleer enerjiyi geri getiriyor veya ilk kez gündemine alıyor. Özellikle veri merkezlerinin artan elektrik ihtiyacı, Küçük Modüler Reaktörlere (SMR) yönelik ilgiyi artırıyor. IEA, 2035’e kadar küresel nükleer kapasitenin en az yüzde 30 artacağını öngörüyor.
Temiz enerji üretiminde Çin etkisi artıyor
Güneş panelleri, batarya hücreleri ve yeni enerji teknolojilerinde Çin’in belirleyici rolü güçleniyor. Çin’in ölçek ekonomisi maliyetleri düşürerek yenilenebilir enerji yatırımlarını erişilebilir kılarken, ABD ve AB “stratejik bağımlılık” riskinden endişe ediyor. Öte yandan hayata geçirilen çeşitli ticaret uygulamalarından ötürü pek çok Çinli üretici, ticaret engellerini aşmak için Endonezya, Macaristan, Fas ve Brezilya gibi ülkelerde yeni tesisler kurmaya başlıyor.
730 milyon kişi elektriğe erişim sağlayamıyor
Küresel enerji dönüşümüne rağmen yaklaşık 730 milyon kişinin elektriğe, 2 milyar kişinin ise temiz pişirme yöntemlerine erişimi bulunmuyor. IEA’ya göre kısa vadede LPG, bu soruna en hızlı çözümü sunuyor ve doğru politikalarla elektrikte evrensel erişimin 2035’te, temiz pişirme çözümlerinde ise 2040’ta sağlanabileceği öngörülüyor.
1,5°C hedefi geçici olarak aşılacak
Mevcut politikalarla küresel sıcaklık artışı 2100’de 3°C’ye, beyan edilen politikaların uygulanması hâlinde ise 2,5°C’ye ulaşıyor. En iddialı senaryoda dahi sıcaklık artışı yaklaşık 1,65°C’de zirve yapıyor. Ancak rapor, 1,5°C sınırının geçici olarak aşılmasının, mevcut eğilimlerle çok yüksek olasılık kazandığına dikkat çekiyor.
IEA, teknolojik veya finansal engellerden çok uygulama hızındaki yetersizliğin iklim hedeflerinden uzaklaşmanın ana nedeni olduğunu vurguluyor.
