Buzulların erimesi ekonomileri olumsuz etkiliyor

Buzulların erimesi ekonomileri olumsuz etkiliyor

İklim değişikliğinin en görünür sonuçlarından biri olan buzulların hızla erimesi, sadece doğayı değil küresel ekonomiyi de derinden etkiliyor.

CDP’nin Doğa Direktörü Thomas Maddox, “adil su ayak izi” yaklaşımını artık şirketlerin uzun vadeli kârlılık ve sürdürülebilirlik stratejilerinin merkezine yerleştirmek zorunda olduğuna dikkat çekiyor.

Dünya genelinde buzullar, tarihin en hızlı erime sürecini yaşıyor. Buzulların hızla erimesi, yerel topluluklar ve küresel ölçekte iş dünyası için ciddi bir su krizini de beraberinde getiriyor. Yüzyıllar boyunca milyonlarca insanın ve birçok sektörün tatlı su ihtiyacını karşılayan buzul suları, artık güvenilir bir kaynak olmaktan uzaklaşıyor.

CDP verilerine göre, sadece buzul erimesinden kaynaklanan su risklerinin şirketlere maliyeti ortalama 2 milyar ABD doları seviyesinde gerçekleşiyor. Bu riskler; üretim süreçlerinde aksamalara, artan maliyetlere ve yeni yatırım baskılarına yol açıyor.

Birleşmiş Milletler, bu gerçeğe dikkat çekmek amacıyla 2025’i “Uluslararası Buzulların Korunması Yılı” ilan etti. Mart ayında Dünya Su Günü ile başlayan etkinlikler, buzulların su kaynaklarının düzenlenmesindeki kritik rolüne vurgu yapıyor. Çünkü dünyada yaklaşık 2 milyar insan geçimini ve yaşamını buzul erimelerinden gelen tatlı suya bağlı olarak yaşıyor.

Su riski aynı zamanda finansal risk demek

Buzulların erimesi, aslında daha büyük bir tablonun parçasını oluşturuyor. CDP’nin “Su Güvenliği 2023” anketine katılan şirketler, toplamda 596 milyar ABD doları tutarında suyla bağlantılı risk bildirdi. Bu miktar, söz konusu riskleri azaltma maliyetinin beş katından fazlaydı.

Thomas Maddox, bu durumun sürdürülebilir olmadığını ve küresel ekonominin suyu kullanma biçimini kökten değiştirmesi gerektiğini belirtiyor. Bu kapsamda şirketlerin dayanıklılığını artırmasının, risklere karşı kendini korumasının ve sürdürülebilir büyümeyi desteklemesinin büyük önem taşıdığını aktarıyor.

Adil su ayak izi nedir?

“Su ayak izi”, bir ürünün tüm üretim sürecinde ne kadar suya ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor. Ancak mevcut tablo, bu ayak izlerinin büyük ölçüde adaletsiz ve sürdürülemez olduğunu gösteriyor.

Örneğin, Birleşik Krallık’taki dört kişilik bir hane günlük ortalama 6 küvet dolusu suyu doğrudan tüketiyor. Ancak satın aldıkları gıda, giysi ve diğer ürünlerle bu tüketim 77 küveti buluyor. Yani yüksek gelirli ülkeler, genellikle su kıtlığı çeken bölgelerden büyük miktarlarda “sanal su” ithal ediyor.

“Adil su ayak izi” yaklaşımı ise sadece miktara değil; çevresel ve sosyal etkilere odaklanıyor. Adil su ayak izi yaklaşımı, herkes için su güvenliğini sağlamayı, kirliliği azaltmayı ve temiz suya erişimi garanti altına almayı hedefliyor. Bu yaklaşımın ise beş temel ilkesi bulunuyor:

  • Kuraklık ve sellere karşı dayanıklılık,
  • Sıfır kirlilik,
  • Çalışanlar için sanitasyon ve hijyen hakkı,
  • Ekosistemlerin korunması,
  • Eşit ve sürdürülebilir su kullanımı.

Bu ilkeleri benimseyen şirketler, iklim krizinin doğrudan etkilerini hissederken aynı zamanda uzun vadeli kârlılıklarını da güvence altına alıyor.

Şirketler hangi adımları atabilir?

CDP’nin öncülük ettiği Fair Water Footprints (Adil Su Ayak İzi) girişimi, hükümetler, özel sektör ve sivil toplum arasında kurulan bir iş birliği ağından oluşuyor. Fair Water Footprints, şirketlere suyu daha adil ve sürdürülebilir yönetmeleri için araçlar sunuyor.

Girişimin faaliyetleri arasında su kullanımında riskli bölgelerin belirlenmesi, daha güçlü regülasyonlar ve teşvik mekanizmaları, tedarikçilerle alıcılar arasında iş birliği, yerel çözümleri destekleyen ticaret reformlarının oluşturulması yer alıyor.

Ayrıca CDP’nin çevresel veri platformu sayesinde şirketler su kullanımlarını ölçüyor, raporluyor ve riskleri şeffaf biçimde ortaya koyabiliyor. Bugün itibarıyla yaklaşık 25.000 şirket bu verileri paylaşıyor ve içgörülerini hem risk yönetimi hem de yeni fırsatlar yaratmak için kullanıyor.

Maddox, su riskinin finansal risk anlamına geldiğine dikkat çekiyor. Zira buzulların erimesi ve küresel su krizi, yalnızca çevresel değil ekonomik istikrarı da tehdit ediyor. Bu nedenle, adil su ayak izi yaklaşımı yalnızca etik bir sorumluluk değil; aynı zamanda şirketlerin gelecekte ayakta kalabilmesi için stratejik bir zorunluluk olarak öne çıkıyor.

Paylaş