“Sürdürülebilirlik Değer Üçgeni Raporu 2025” raporu, şirketlere geleceğe yönelik daha dayanıklı ve kapsayıcı bir büyüme modeli sunuyor.
İklim krizi, kaynak kıtlığı, sosyal eşitsizlikler ve çevresel bozulma gibi tehditler, günümüzde şirketlerin yalnızca kâr odaklı stratejilerle varlıklarını sürdüremeyeceklerini açıkça ortaya koyuyor. Bu bağlamda sürdürülebilirlik, artık gönüllülük esasıyla yürütülen bir kurumsal sosyal sorumluluk faaliyeti değil; şirketlerin uzun vadeli başarısı ve varoluşu için kritik bir zorunluluk haline geliyor.
ERM (Environmental Resources Management) tarafından yayımlanan “Sürdürülebilirlik Değer Üçgeni Raporu 2025” raporu, iş dünyasına bu yeni dönemde rehberlik edecek kapsamlı bir çerçeve sunuyor. Rapor, şirketlerin yalnızca çevresel zararları azaltmakla değil, aynı zamanda ekonomik ve toplumsal açıdan da olumlu etkiler yaratarak sistemik bir değer üretmeleri gerektiğini vurguluyor.
Rapor, 320 kurumsal finans, bilgi teknolojileri (BT) ve sürdürülebilirlik lideriyle yapılan kapsamlı bir araştırmaya dayanıyor. Araştırmaya göre, liderlerin üçte ikisi sürdürülebilirliği ticari başarı açısından “çok önemli” olarak değerlendiriyor. Ancak bu güçlü inanca rağmen, yalnızca yüzde 37’si sürdürülebilirliğin kendi kurumlarında karar alma süreçlerine “tam anlamıyla entegre” olduğunu ifade ediyor.
Sürdürülebilirlik ekiplerinin başarısı, şirket içi departmanlar arasındaki koordinasyonun geliştirilmesine bağlı olarak artıyor. Bu durum finans ve BT departmanlarıyla etkili iş birliğini gerektiriyor. Ancak araştırma, bu iki departmandaki liderlerin yalnızca üçte birinden daha azının sürdürülebilirlik konusuna yüksek düzeyde hâkim olduğunu düşündüğünü gösteriyor.
Katılımcıların yüzde 44’ü sürdürülebilirlik raporlamalarının değer yaratan iş birliklerine yol açtığını belirtirken, yüzde 42’si ise ya hiçbir değer yaratmadığını ya da ilerlemeyi engellediğini düşünüyor.
Yapay zekânın sürdürülebilirlik alanında potansiyel taşıdığı genel kabul görse de şu an için bu potansiyelin sınırlı ölçüde kullanıldığı görülüyor. Yalnızca yüzde 6’lık bir kesim yapay zekânın şimdiden sürdürülebilirlik açısından anlamlı bir değer yarattığını ifade ederken, yaklaşık yüzde 50’si önümüzdeki iki yıl içinde bu teknolojinin daha fazla katkı sağlayacağına inanıyor.
“Sürdürülebilirlik Değer Üçgeni”, şirketlerin rekabet gücünü artırıyor
Araştırma, tüm bu zorluklara rağmen sürdürülebilirlikten daha fazla değer elde etmenin mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Bunun temelinde ise sürdürülebilirliğin kurumun merkezine entegre edilmesi yatıyor.
Sürdürülebilirlik anlayışının kuruma entegre edilmesi, dayanıklı finansal bir yapı ve güvenilir veriler gerektiriyor. Bu da yalnızca sürdürülebilirlik departmanlarını değil, aynı zamanda finans ve BT departmanlarını da kapsayan “Sürdürülebilirlik Değer Üçgeni”nin birlikte çalışmasını zorunlu kılıyor.
Finans, BT ve sürdürülebilirlik departmanlarının her biri, sürdürülebilirlik stratejilerine farklı katkılar sunuyor. Bu iş birliği sayesinde yalnızca sürdürülebilirliğe dair hedefler gerçekleştirilmekle kalmıyor, aynı zamanda somut ticari değer yaratımı da mümkün hale geliyor.
Bu süreç içerisinde finans ekiplerinin değişen rolü ise raporda dikkat çeken bir diğer unsuru oluşturuyor. CFO’lar bu yeni dönemde, sadece mali değil, aynı zamanda çevresel ve sosyal sermayenin de yöneticileri hâline geliyor.
Bununla birlikte BT yatırımları, sürdürülebilirlik stratejilerinin etkisini artırmak için kritik bir rol üstleniyor. Rapor, özellikle veri analitiği, bulut çözümleri ve yapay zekânın, sürdürülebilirlik göstergelerinin ölçülmesi ve yönetilmesi açısından dönüştürücü bir etkiye sahip olduğunu vurguluyor. Bu teknolojiler sayesinde şirketler, emisyonlarını azaltma, enerji verimliliğini artırma ve kaynak kullanımını optimize etme gibi konularda somut ilerlemeler kaydedebiliyor.
Bu üçlü yapının etkili şekilde entegre edilmesi, yalnızca şirketlere değil; yatırımcılara, çalışanlara, müşterilere ve genel olarak topluma da olumlu geri dönüşler sağlıyor. “Sürdürülebilirlik Değer Üçgeni” yaklaşımı, uzun vadeli rekabet gücünü artırırken; etik ve çevre odaklı iş yapma anlayışını da merkeze yerleştiriyor.
Yeni bir liderlik anlayışı önem kazanıyor
Değer üçgeni modeli, liderlerden klasik yönetim anlayışının ötesine geçmeleri gerektiğine dikkat çekiyor. Rapor, sürdürülebilirliğin artık yalnızca bir yöneticinin sorumluluğu değil; tüm organizasyon yapısına işlenmesi gereken bir kültürel yaklaşım olması gerektiğini vurguluyor.
Rapor, bu doğrultuda liderlerin sadece kısa vadeli kazançlara değil, uzun vadeli etkilere odaklanan stratejik bakışa odaklanmalarını, sürdürülebilirlik deneyimi olan ekiplerin veri analiz becerisi ve sistemsel düşünce kapasitesinin artırılması ve farklı sektör ile disiplinlerle etkin iş birliğinin kurulması gerektiğini öneriyor.