COP30’un sekizinci gününde ormanlar, biyoçeşitlilik ve yerli topluluklar küresel karar süreçlerinde ön plana çıktı.
COP30’un sekizinci günü, doğanın iklim eyleminin merkezine oturduğu, vaatlerden uygulamaya geçildiği bir gün olarak kayda geçti. Ormanlar, okyanuslar, biyoçeşitlilik, yerli halklar, yerel topluluklar, gençler ve küçük ölçekli girişimciler günün tematik odağını oluşturdu.
Günün en çarpıcı gelişmelerinden biri, dünya çapında bugüne kadar oluşturulmuş en kapsamlı orman finansman mekanizması olarak tanımlanan Tropical Forest Forever Facility (TFFF)’nin resmen hayata geçirilmesi oldu. Mekanizma, hibe yerine yatırım odaklı, kamu ve özel sektörün birlikte hareket ettiği yeni nesil bir finansal yaklaşım olarak öne çıkıyor. Oluşturulan fon ile finansmanın en az yüzde 20’sinin yerli halklara ve yerel topluluklara ayrılması planlanıyor.
Orman korumasının yalnızca finansla değil, hak temelli politikalarla da desteklenmesi gerektiği gün boyunca vurgulandı. COP26’da duyurulan Yerli Halklar ve Yerel Topluluklar Arazi ve Orman Hakları Taahhüdü kapsamında verilen 1,7 milyar dolarlık söz, beklenenden bir yıl önce yerine getirildi. Üstelik bu taahhüt, 2030’a kadar 1,5–2 milyar dolarlık yeni finansmanla da güçlendirildi. Aynı zamanda 14 ülkenin imzaladığı Hükümetler Arası Toprak Hakları Taahhüdü ile 160 milyon hektarlık alan resmen koruma altına alınmış oldu.
Doğa temelli çözümler yalnızca koruma hedefli değil, aynı zamanda yeni ekonomik modellerin de temelini oluşturuyor. Brezilya’nın G20 dönem başkanlığında oluşturulan Biyoekonomi Yüksek Düzey İlkeleri de zirvenin sekizinci gününde küresel çapta harekete geçirildi. Oluşturulan çok paydaşlı platform, biyoekonomiyi doğa-pozitif büyümenin, adil kalkınmanın ve karbon azaltımının merkezine taşıyor.
Orman kaybını önlemede yeni bir dönem başlatan bir diğer girişim ise Scaling JREDD+ Koalisyonu oldu. Geleneksel proje bazlı finansman modellerinin ötesine geçerek artık eyalet, bölge veya ülke ölçeğinde ölçülebilir azaltımlar üzerinden destek sağlayan koalisyon; Guyana, Kosta Rika ve Gana gibi başarılı örneklere dayanıyor. Bu yeni mekanizma, 2030 yılına kadar yılda 3 ila 6 milyar dolarlık finansman yaratma potansiyeliyle dikkat çekiyor.
Doğanın korunması kadar, iklim risklerinin büyüyen yüzü olan orman yangınları da gündemin önemli başlıklarından biriydi. Brezilya’nın öncülüğünde kurulan FAO Küresel Yangın Yönetim Merkezi ile erken uyarı sistemlerinden topluluk temelli kapasite artırımına kadar uzanan çok katmanlı bir strateji geliştirilecek. Bu kapsamda 2028’e kadar 10 milyon hektarlık alanın daha dirençli hâle getirilmesi hedefleniyor.
Günün ekonomi odaklı gelişmelerinden biri ise, Brezilya’nın doğa temelli çözümler için başlattığı yatırım platformu Earth Investment Engine’in 5 milyar dolarlık hedefini ikiye katlayarak 10 milyar doları aşması oldu.
Tarım ve arazi restorasyonunda da büyük bir sıçrama kaydedildi. “Rejeneratif Peyzajlar Eylem Gündemi” adı altında açıklanan yeni finansman kapsamında, 40’tan fazla kuruluş toplam 9 milyar dolarlık yatırım taahhüt etti. Girişim, 210 milyon hektarlık alanı kapsayacak, 12 milyon çiftçiye ulaşacak ve 110’dan fazla ülkede dönüşümü hızlandıracak.
Metan emisyonlarında yavaşlama var ama yeterli düzeyde değil
Metan emisyonlarının azaltımına ilişkin yayımlanan yeni rapor da günün dikkat çeken başlıklarından birini oluşturdu. COP30’da duyurulan Küresel Metan Durum Raporu, 2021’de başlatılan Küresel Metan Taahhüdü’nün ardından önemli ilerlemeler kaydedildiğini, ancak hedeflenen seviyeye ulaşmak için daha iddialı ve hızlı adımlar gerektiğini ortaya koyuyor. UNEP ile İklim ve Temiz Hava Koalisyonu (CCAC) tarafından hazırlanan rapor, küresel ısınmanın üçte birinden sorumlu metanın azaltılmasına yönelik mevcut politikaların etkisini kapsamlı şekilde değerlendiriyor.
Rapor, mevcut ulusal düzenlemeler ve piyasa eğilimleri sayesinde 2030 için öngörülen metan salımlarının önceki projeksiyonlara göre düştüğünü, ancak emisyonların hâlâ artmaya devam ettiğini belirtiyor. Ülkelerin Ulusal Katkı Beyanları ve metan eylem planlarının tam uygulanması halinde 2030’a kadar 2020 seviyesinin yüzde 8 altına inilebileceği vurgulanırken, Küresel Metan Taahhüdü’nün yüzde 30 azaltım hedefi için uygulanabilir önlemlerin acilen hayata geçirilmesi gerektiği ifade ediliyor.
Enerji, tarım ve atık sektörlerinde düşük maliyetli çözümlerin hazır olduğunun altını çizen rapor; sızıntı tespiti, terk edilmiş kuyuların kapatılması, pirinç üretiminde su yönetimi ve organik atıkların ayrıştırılması gibi uygulamalarla potansiyel azaltımın yüzde 80’inin sağlanabileceğine dikkat çekiyor. G20+ ülkelerinin tek başına küresel azaltım potansiyelinin yüzde 72’sine sahip olduğu belirtilirken, rapor şeffaf veri, finansman ve daha güçlü izleme mekanizmalarının 2030 hedeflerine ulaşmak için kritik öneme sahip olduğunu vurguluyor.
G20 ülkelerinin 2035 için belirledikleri iklim hedefleri yetersiz kalıyor
COP30’da yeni duyurulan bir diğer rapor ise Greenpeace International’ın yayımladığı “İklim Hedefleri Açığı 2025” raporu oldu. Rapora göre, G20 ülkelerinin açıkladığı 2035 hedefleri, 2019 seviyelerine kıyasla yalnızca yüzde 23–29 arasında bir emisyon azaltımı sağlıyor. Oysa Paris İklim Anlaşması’nın sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlama hedefi doğrultusunda, aynı yıl için küresel çapta en az yüzde 60’lık bir azaltım gerekiyor. Rapor, özellikle gelişmiş G20 ülkelerinin, tarihsel sorumluluklarına rağmen bu standardın oldukça gerisinde kaldığını vurguluyor.
Rapor, enerji dönüşümüne dair tablonun da kaygı verici olduğunu belirtiyor. G20 ülkelerinin büyük çoğunluğu, küresel enerji verimliliğini 2030’a kadar iki katına çıkarma veya yenilenebilir enerjiyi üç katına çıkarma yönündeki küresel taahhütleri Ulusal Katkı Beyanları’na açık biçimde yansıtmıyor. Bununla birlikte fosil yakıtlardan çıkış için somut bir plan ise bulunmuyor. Rapora göre, G20 ülkeleri hâlâ fosil yakıtlara bağımlı enerji sistemleri üzerinden ilerliyor ve bu durum 1,5°C hedefini ciddi şekilde tehlikeye atıyor.
Greenpeace, COP30’u bir dönüm noktası olarak işaret ediyor ve ülkeleri daha güçlü, adil ve uygulamaya dönük bir eylem planı benimsemeye çağırıyor. Bu kapsamda, 2025’e kadar küresel emisyonların zirveye ulaşması, ülkelerin Ulusal Katkı Beyanları’nı güçlendirmesi ve fosil yakıtların adil geçişle hızla terk edilmesi gerekiyor. Rapor, finansman mekanizmalarının da geliştirilerek gelişmekte olan ülkelerin eylem kapasitelerinin güvence altına alınması gerektiğinin altını çiziyor.
