İklim değişikliği, nüfus artışı ve sanayileşme küresel su kaynaklarını tehlikeli bir eşiğe sürüklüyor.
Dünya Ekonomik Forumu’nun (World Economic Forum, WEF), McKinsey & Company iş birliğiyle hazırladığı “Suyun Geleceği: Çok Paydaşlı Eylemlerle Direnci Harekete Geçirmek” başlıklı raporu, su krizinin boyutlarını ve çözüm yollarını ele alıyor. Rapora göre; iklim değişikliği, hızla artan su talebi, sanayileşme ve yönetişim yetersizliği dünya genelindeki su kaynaklarını tehdit ediyor.
Rapora göre, dünya genelinde 4 milyar insan yılın en az bir döneminde ciddi su sıkıntısı çekiyor. Küresel su döngüsünün bozulması durumunda, 2050 yılına kadar yüksek gelirli ülkelerde GSYH’nin yüzde 8, düşük gelirli ülkelerde ise yüzde 10 ila 15 oranında düşmesi bekleniyor. Su ile bağlantılı doğal afetler, tüm afet kaynaklı ölümlerin yüzde 70’ini oluşturuyor.
WEF’in raporu, ekonomik değeri en yüksek kaynaklardan biri olan suyun yıllık ekonomik değerinin 58 trilyon dolar, yani küresel GSYH’nin yüzde 60’ı olduğunu belirtiyor. Tarım, sanayi ve belediye kullanımlarıyla birlikte yıllık 4,3 trilyon metreküplük tatlı su çekimi gerçekleşiyor.
WEF, dirençli bir su geleceği için yol haritası sunuyor
Rapor, suyun sürdürülebilir kalkınmanın ve küresel istikrarın temel taşı olduğunun unutulmaması gerektiğini ve çok paydaşlı iş birliğiyle ilerlemenin önemini belirterek beş stratejik “eylem yolu” ortaya koyuyor:
- Su fiyatlandırmasında, kullanım maliyeti kadar doğaya ve topluma olan etkilerinin de göz önünde bulundurulması gerekiyor. Su değerlemesi, etkin karar alma ve kaynak tahsisi için kritik önem taşıyor.
- Yalnızca altyapı yatırımları değil, yenilikçi teknolojilere ve doğa temelli çözümlere de özel sektör kaynaklarının dahil edilmesi gerekiyor.
- Su sistemleri ne ulusal ne sektörel sınır tanıyor. Raporda, havza düzeyinde uzun vadeli iş birliklerinin ve birlikte geliştirilen stratejilerin önemi vurgulanıyor.
- Su politikalarının esnek, katılımcı ve veri temelli olması, beklenmedik kriz anlarında hızla çözüm üretmeyi mümkün kılıyor.
- Yapay zekâ destekli arıtma sistemleri, sensör tabanlı sulama gibi yeni teknolojiler politika ve düzenlemelerle desteklenmezse yaygınlaşmaları zorlaşıyor.
Özel sektöre kritik rol düşüyor
Rapora göre, gelecekteki su güvenliği yatırımlarının yüzde 55’inin özel sektörden gelmesi bekleniyor. Veri merkezlerinden madenciliğe kadar birçok sektör için su hayati önem taşıyor. Bu kapsamda şirketlerin, su ayak izlerini belirlemesi, tedarik zincirlerini analiz etmesi ve dahili su fiyatlandırması yapmaları öneriliyor.
Enerji dönüşümünün merkezinde de su yer alıyor. Biyoyakıt ve hidrojen üretimi gibi alanlar için su büyük değer taşıyor. Örneğin, 1 litre biyoyakıt üretimi yaklaşık 2500 litre su gerektiriyor. Dolayısıyla su güvenliği, aynı zamanda enerji güvenliği ve hatta ulusal güvenlik meselesi olarak değerlendiriliyor.
2026’daki BM Su Konferansı’na hazırlık amacı taşıyan rapor Dünya Ekonomik Forumu’nun “Water Futures” topluluğunu harekete geçirmeyi amaçlıyor. Raporda su kriziyle başa çıkmak için sistematik düşünme, uzun vadeli planlama ve çok aktörlü iş birliğinin gerektiği vurgulanıyor.
Deniz seviyesi artışı “felaket boyutunda” iç göçe yol açacak
Communications Earth and Environment dergisinde yayımlanan bilimsel bir çalışmanın sonuçları ise küresel sıcaklık artışının 1,5°C’yi geçmediği senaryoda bile milyonlarca insanın sahil bölgelerinden iç kesimlere göç etmek zorunda kalacağını ortaya koyuyor.
İklim değişikliğinin uzun vadeli etkilerinden biri olan deniz seviyesinin yükselmesi, bilim insanlarına göre “felaket boyutunda iç göçleri” tetikleyecek bir aşamaya yaklaşıyor. Rapora göre, küresel sıcaklık artışı 1,5°C’nin altında tutulsa bile, deniz seviyesindeki artış yüzyılın sonuna kadar yılda 1 santimetreye ulaşacak. Bu oran, ülkelerin kıyı savunma sistemleri inşa etme hızını aşarak kıyı bölgelerini yaşanamaz hale getirebileceğini gösteriyor.
Son on yılda dünya ortalama sıcaklığı 1,2°C’ye kadar yükseldi. Bu düzeyde bile Grönland ve Antarktika’daki devasa buz tabakalarının erimesi dört kat artarak deniz seviyesindeki yükselmenin en büyük nedeni haline geldi. Araştırmacılara göre bu süreç, dünyanın karşılaştığı en büyük çevresel tehditlerden biri olarak önümüzdeki yıllarda daha da şiddetlenecek.
Bugün dünya genelinde yaklaşık 230 milyon kişi deniz seviyesinden yalnızca 1 metre yükseklikte, 1 milyar kişi ise 10 metre yükseklikte yaşıyor. Yalnızca 2050 yılına kadar 20 cm’lik bir deniz seviyesi artışı, dünyanın en büyük 136 kıyı kentinde yılda en az 1 trilyon dolarlık sel zararına neden olabilir.
Mevcut politikalar ve emisyon seviyeleriyle, dünya 2,5-2,9°C arasında bir ısınma yolunda ilerliyor. Bu da Grönland ve Batı Antarktika buz tabakalarının çöküşü gibi geri döndürülemez eşiği aşmak anlamına geliyor. Böyle bir durumda 12 metreye kadar deniz seviyesi artışı söz konusu olabilir.
Bilim insanları, her bir 0,1°C’lik sıcaklık artışının bile deniz seviyesindeki yükselmeyi daha da hızlandırdığını ve iklim eylemlerinin acil önem taşıdığını vurguluyor. Zira sıcaklık artışındaki her azalma, uyum süresini uzatıyor ve milyonlarca insanın zarar görmesini engelleyebiliyor.