Güneş jeomühendisliği tehlikeli bir girişim mi yoksa bir kurtuluş reçetesi mi?

Güneş jeomühendisliği tehlikeli bir girişim mi yoksa bir kurtuluş reçetesi mi?

Güneş jeomühendisliğinin detaylıca araştırılması gerektiğine yönelik yayımlanan rapor, bilim dünyasında tartışmaları yeniden alevlendirdi.

Ulusal Bilimler Akademisi (Nacional Academis of Sciences, NAS) tarafından yayımlanan raporda, iklim değişikliğinin hızla ilerlediği ve bu yüzden gezegen ölçeğinde müdahale seçeneklerinin, özellikle de “güneş jeomühendisliğinin” dikkate alınması gerektiği belirtildi. Raporu kaleme alan NAS komitesi üyeleri, güneş jeomühendisliğinin olası sonuçlarına yönelik araştırmaların desteklenmesi ve eğer elde edilen bulgular, aşırı tehlikeli sonuçlara yol açacağını gösteriyorsa, bilim insanlarının jeomühendislik araştırmalarını “sonlandırmaya açık olmaları” gerektiğini ifade etti.

Güneş jeomühendisliği, yeryüzüne ulaşan güneş ışınlarını geri yansıtacak şekilde dünyanın atmosferini kasıtlı olarak değiştirme sürecini ifade ediyor. Uzun yıllar boyunca tartışmalı bir konu olarak kalan güneş jeomühendisliği, gezegenin hızla ısınmaya devam etmesi sebebiyle artık daha fazla bilim insanının olası bir çözüm olarak görmeye başladığı bir yöntem haline geldi. Ancak jeomühendislik yaklaşımlarına, büyük ölçüde test edilmediği, bu nedenle potansiyel olarak çok riskli bulunduğu ve çözdüğünden daha fazla sorun yaratma ihtimali olduğu için karşı çıkanlar da var. Ancak destekleyenler de, karşı çıkanlar da tek konuda uzlaşıyor: Güneş jeomühendisliği başarılı olsa bile, yalnızca geçici bir çözüm sunabiliyor ve etkisi geçtikten sonra sıcaklıklar hızlı bir şekilde geri geliyor. Dolayısıyla sera gazı emisyonları azaltılmadığı sürece, güneş jeomühendisliği tek başına fayda sağlayamaz, yalnızca zaman kazandırabilir.

Yanardağ patlaması gezegeni nasıl soğuttu?

15 Haziran 1991’de Filipinler’deki Pinatubo yanardağı patladığında, atmosfere tonlarca kül ve gaz püskürmüş ve kül ile gaz kilometrelerce yol kat etmişti. Yüzyılın en büyük ikinci volkanik patlaması birçok bilim insanını şaşırtmıştı çünkü takip eden aylarda dünya yaklaşık yarım santigrat derece soğumuştu. Aerosol adı verilen havadaki küçük parçacıklar, normal koşullara kıyasla daha fazla güneş ışığını uzaya geri yansıtmış, bu da gezegenin soğumasına sebep olmuştu.

Harvard Üniversitesi’nin SCoPEx projesi kapsamında bilim insanları, bu yanardağ etkisini taklit etmek istedi. Deney kapsamında kükürt aerosolleri stratosfere dünya yüzeyinin 15 ila 50 kilometre yukarısına verilecek, aerosoller de teorik olarak su parçacıklarıyla birleşecek ve önümüzdeki bir ila üç yıl boyunca normalden daha fazla güneş ışığını yansıtacaktı.

Eğer başarılı olunursa, gezegeni serin tutmak için balonlar, uçaklar ve hatta devasa kuleler vasıtasıyla aerosollerin geniş bir alanda stratosfere yerleştirilmesi yeterli olacaktı.

Ancak görünüşte basit olan bu çözüm, aynı zamanda bazı önemli riskleri de beraberinde getiriyordu. Bazı bilim insanları, bu yöntemin aşırı hava koşullarında bir artışa yol açabileceğinden, asit yağmurunu tetikleyebileceğinden veya ozon tabakasına zarar verebileceğinden korkuyordu. Bazıları bu yöntemi potansiyel bir iklim silahı olarak bile görmüştü.

SCoPEx, geçtiğimiz yıl İsveç’te bir balonla deneyler yapmayı ve yöntemin risklerini araştırmayı planladı. Bill Gates gibi ünlü iş insanları tarafından da finansal açıdan desteklenen proje tepki çekti. İsveç, Finlandiya, Rusya ve Norveç’teki yerli toplulukları temsil eden Saami Konseyi, SCoPEx danışma komitesine, şeffaflık, kapsayıcılık ve planlama sürecinde katılım eksikliği nedeniyle balon deneyinin iptal edilmesini talep eden bir mektup yazdı. Greta Thunberg de dahil çevre aktivistleri, yerli halkları destekleyerek güneş jeomühendisliğine karşı çıktı. Oluşan tepki sonrasında SCoPEx deneyi iptal ettiğini açıkladı.

“Geri dönüşü olmayabilir”

Her ne kadar SCoPEx deneyi iptal ettiğini açıklasa da planını tamamen rafa kaldırmadı. Nitekim NAS tarafından yayımlanan rapor sonrasında da tekrar tepkilerin odağı haline geldi.

Heinrich Böll Vakfı’ndan Linda Schneider, bu durumun endişe verici olduğunu belirterek, yeni NAS raporunun Harvard’ın SCoPEx projesini meşrulaştırmak için kullanılacağını söyledi. Schneider, “Bu teknolojinin gerçek etkilerini ve sonuçlarını ancak deney gerçekleştikten sonra görebileceğiz ve olumsuz bir sonuç ortaya çıktığı takdirde geri dönüşü mümkün olmayacak.” dedi.

Penn State Üniversitesi’nden iklim araştırmacısı Michael Mann ise bu teknolojinin başarılı bir şekilde sonuçlandığı takdirde, “kirleticiler için koltuk değneği” işlevi göreceğini ve sera gazı emisyonlarının azalımını geciktirerek gezegeni daha kötü bir duruma sürükleyeceğinden endişelendiğini ifade etti.

Öte yandan aralarında ödüllü yazar Amitav Ghosh, Sheila Jasanoff, Harvard Kennedy Okulu’nda bilim ve teknoloji çalışmaları profesörü olan Pforzheimer ve Halley fizik profesörü Raymond T. Pierrehumbert’in de bulunduğu 45’ten fazla akademisyen, hukuk profesörü ve yazarın bulunduğu bir grup, Solar Jeomühendislik Kullanılmaması Anlaşması’nı kamuoyuna duyurdu. Kaleme alınan açık mektupta, bu tür teknolojilerin kullanımını önlemek için üç ana gerekçe sunuldu.

İmzacılar ilk olarak, bilinmeyen risklere işaret ediyor: “Güneş jeomühendisliği teknolojisini kullanmak, potansiyel olarak felaketle sonuçlanabilir. Güneş jeomühendisliğinin riskleri yeterince anlaşılmadı ve karmaşık yapısından ötürü de hiçbir zaman tam olarak anlaşılamaz. Etkilerin bölgelere göre değişiklik göstereceği kesin ve gıda ile su kaynaklarına zarar vermeyeceğinin garantisi yok.”

İkinci olarak, bu teknoloji ile hükümetlerin veya şirketlerin iklim değişikliğiyle mücadele etmek için fosil yakıtların kullanımını azaltmaktan vazgeçmelerinin olası olduğu belirtiliyor. İmzacılar, “Güneş jeomühendisliği, endüstri lobicileri, iklim inkarcıları ve bazı hükümetler için karbondan arındırma politikalarını geciktirmeye yönelik güçlü bir argüman haline gelme riskini taşıyor.” diyerek olası riskin altını çiziyor.

Son olarak, güneş jeomühendisliğinin nasıl kullanılacağına kimin karar vereceği ve alınan kararın ne kadar adil olacağı soruluyor: “Mevcut küresel yönetişim sistemi, güneş jeomühendisliği dağıtımı üzerinde adil, kapsayıcı ve etkili siyasi kontrolü sürdürmek için gereken geniş kapsamlı anlaşmaları geliştirmek ve uygulamak için uygun değil. Örneğin, sadece beş ülkenin veto yetkisine sahip olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, güneş jeomühendisliği dağıtımını etkin bir şekilde düzenlemek için gerekli olacak küresel meşruiyete sahip midir?”

 

Paylaş