Sanayi, iklim hedeflerinin başarıya ulaşmasında belirleyici rol oynuyor

Sanayi, iklim hedeflerinin başarıya ulaşmasında belirleyici rol oynuyor

Climate Club için hazılanan rapor, sanayide karbonsuzlaşmanın net sıfır hedefleri için vazgeçilmez olduğunu ve dönüşüm hızının yetersiz kaldığını ortaya koyuyor.

Türkiye dahil 46 ülkeyi bir arayan getiren Climate Club için hazırlanan ve dünyanın önde gelen iktisatçıları, politika yapıcıları ve enerji uzmanlarının katkılarıyla oluşturulan “Industry on the Road to 2050” raporu, sanayi sektörünün iklim kriziyle mücadeledeki kritik rolü ile bu dönüşümün nasıl daha adil ve kapsayıcı biçimde gerçekleştirilebileceğini inceliyor. Rapor, sanayinin karbonsuzlaşmadan küresel net sıfır hedeflerine ulaşmanın mümkün olmadığına dikkat çekiyor.

Rapor bugüne kadar sanayi politikalarının, iklim politikalarına göre görece arka planında kaldığını, ancak bu yaklaşımın artık sürdürülemez olduğunu vurguluyor. Çünkü enerji dönüşümünün gerektirdiği altyapıdan şehirleşmeye, ulaşımdan savunmaya kadar pek çok yatırım, doğrudan sanayi üretimine ve sanayi ürünlerine dayanıyor. Bu nedenle sanayinin karbonsuzlaşması yalnızca emisyon azaltımı değil, aynı zamanda küresel ekonomik düzenin yeniden şekillenmesi anlamına geliyor.

Sanayi sorunun ve çözümün merkezinde yer alıyor

Rapor, sanayinin iklim krizinde çelişkili ama kaçınılmaz bir konumda olduğuna dikkat çekiyor. Çelik, çimento, alüminyum, petrokimya, gübre ve benzeri ağır sanayi kolları; küresel altyapının, konutların, ulaşım sistemlerinin ve enerji teknolojilerinin temel girdilerini sağlarken, aynı zamanda küresel CO₂ emisyonlarının çok büyük bir bölümünü oluşturuyor. Rapora göre sanayi sektörü, nihai enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 25’ini oluştururken, elektrik üretimi ve proses emisyonları dahil edildiğinde bu oran yüzde 40’a kadar ulaşıyor.

Buna karşılık rapor, sanayinin yalnızca “yüksek emisyonlu bir sorun alanı” olarak ele alınmasının eksik bir yaklaşım olduğunu vurguluyor. Rüzgâr türbinlerinin yaklaşık yüzde 80’inin çelikten üretildiği, güneş panelleri, elektrikli araçlar, bataryalar, elektrolizörler ve ısı pompaları gibi temiz enerji teknolojilerinin tamamının sanayi ürünlerine dayandığı hatırlatılıyor. Bu nedenle sanayi, iklim krizinin hem nedeni hem de çözüm altyapısının kurucusu konumunda bulunuyor

Raporda ayrıca ülkeler arasında büyük farklılıklara dikkat çekiliyor. Gelişmiş ekonomiler küresel sanayi katma değerinde önemli paya sahipken, gelişmekte olan ülkelerde sanayi üretimi milli gelir içinde çok daha büyük bir yer tutuyor. Çin ve büyüyen ekonomiler, hem üretim hacmi hem de emisyon yoğunluğu açısından küresel dengeleri belirleyen aktörler olarak öne çıkıyor. Bu da sanayide tek tip bir karbonsuzlaşma yol haritasının mümkün olmadığını gösteriyor.

Mevcut dönüşüm hızı yetersiz kalıyor

Rapor, sanayide karbonsuzlaşma yönünde önemli sinyaller bulunduğunu kabul etmekle birlikte, mevcut ilerleme hızının net sıfır hedefleriyle uyumlu olmadığını açık biçimde ortaya koyuyor. Analize göre çelik ve çimento gibi ağır sanayi sektörlerinde 2050 yılına kadar emisyonların yüzde 90’dan fazla azaltılması gerekiyor. Ancak bugün açıklanan yatırımlar ve planlanan kapasite artışları bu hedefin oldukça gerisinde kalıyor.

Rapora göre 2030 yılına kadar devreye girmesi planlanan düşük veya sıfıra yakın emisyonlu çelik ve çimento üretim kapasitesi, net sıfır yol haritasının gerektirdiği seviyenin yaklaşık yüzde 10’una denk geliyor. Bu da mevcut politikaların ve piyasa sinyallerinin sanayide gerekli dönüşümü tetiklemekte yetersiz kaldığını gösteriyor. Özellikle karbon yakalama ve depolama (CCUS), düşük emisyonlu hidrojen ve elektrifikasyon gibi teknolojilerin ise büyük ölçekli ve ticari kullanımının henüz yeterince yaygınlaşmadığı da belirtiliyor.

Rapor ayrıca politika araçlarının niteliğine de dikkat çekiyor. İncelenen sanayide karbonsuzlaşma politikalarının yaklaşık yarısının bağlayıcı olmadığı, ağırlıklı olarak teşviklere dayandığı ve uzun vadeli yatırım kararları için yeterli öngörülebilirlik sunmadığı belirtiliyor. Bu da özel sektör yatırımlarını sınırlarken, kamu-özel iş birliğinin ölçek kazanmasını da zorlaştırıyor.

Karbonsuz sanayi aynı zamanda ekonomik fırsatlar da sunuyor

“Industry on the Road to 2050” raporu, sanayinin karbonsuzlaşmasını yalnızca yüksek maliyetli bir zorunluluk olarak değil, yeni bir küresel büyüme ve değer yaratma alanı olarak ele alıyor. Rapora göre düşük ve sıfıra yakın emisyonlu sanayi ürünleri için oluşmakta olan pazar, önümüzdeki on yılda ciddi bir ekonomik hacme ulaşma potansiyeli taşıyor. Örneğin Uluslararası Enerji Ajansı’nın net sıfır senaryolarına atıfla, düşük emisyonlu çelik ve çimento pazarının 2035 yılına kadar 300 ila 650 milyar ABD doları büyüklüğe ulaşabileceği belirtiliyor.

Rapor, bu büyümenin yalnızca nihai ürün satışlarından değil; yeni üretim tesisleri, altyapı yatırımları, Ar-Ge faaliyetleri ve tedarik zinciri dönüşümünden besleneceğini vurguluyor. Rapora göre sanayinin karbonsuzlaşmasına yönelik yatırımlar, yüksek sermaye gereksinimleri nedeniyle başlangıçta riskli görünse de uzun vadede istikrarlı talep, kamu alım garantileri ve düzenleyici çerçeveler sayesinde cazip bir yatırım alanına dönüşebilir.

Raporda ayrıca, sanayi üretimindeki coğrafi kaymaların ekonomik fırsatlar yaratabileceği vurgulanıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının bol ve ucuz olduğu bölgeler, enerji yoğun sanayi kolları için yeni merkezler haline gelebilir. Bu da bazı gelişmekte olan ülkeler için düşük emisyonlu sanayi yatırımları yoluyla küresel değer zincirlerinde daha güçlü bir konum elde etme imkânı anlamına geliyor.

Gelişmekte olan ülkeler için adil geçiş vurgusu

Raporda kapsayıcılık ve adil geçiş kavramları da öne çıkıyor. Gelişmekte olan ve yükselen ekonomiler, küresel sanayi üretiminin giderek daha büyük bir bölümünü üstlenirken; teknolojiye, uygun maliyetli finansmana ve bilgi altyapısına erişimde ciddi kısıtlamalarla karşılaşıyor. Rapora göre sanayinin karbonsuzlaşma sürecinin yalnızca gelişmiş ekonomilerde ilerlemesi, küresel emisyonları azaltmakta yetersiz kalacağı gibi, yeni eşitsizlikler de yaratabilir.

Raporda; Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ve benzeri tek taraflı ticaret araçlarının, gelişmekte olan ülkeleri küresel pazarlardan dışlama riski taşıdığı vurgulanıyor. Bu tür mekanizmaların, teknoloji transferi ve finansman desteğiyle tamamlanmadığı sürece, sanayinin karbonsuzlaşmasını hızlandırmak yerine küresel ekonomik parçalanmayı derinleştirebileceği ifade ediliyor.

Bu nedenle rapor, gelişmekte olan ülkeler için yeşil ortaklık anlaşmalarını öne çıkarıyor. Bu anlaşmaların; yalnızca ticareti değil, ortak yatırımları, Ar-Ge iş birliklerini, teknoloji paylaşımını ve kapasite geliştirmeyi kapsaması gerektiği belirtiliyor. Böylece sanayinin karbonsuzlaşmasının, kalkınma hedefleriyle çelişen bir yük değil, doğrudan kalkınmayı destekleyen bir araç haline gelebileceği belirtiliyor.

Sanayide net sıfıra giden yolda iş birliğinin önemi artıyor

Rapora göre sanayi üretimi, doğası gereği küresel ölçekte entegre tedarik zincirlerine dayanıyor. Ham maddeden ara mallara, nihai ürünlerden lojistiğe kadar uzanan bu ağlar, sanayinin karbonsuzlaşmasını ulusal sınırların ötesine taşıyor. Bu nedenle tek tek ülkelerin attığı adımlar, küresel ölçekte yeterli etki yaratmakta zorlanıyor.

Raporda özellikle karbon kaçağı, rekabetçilik kaygıları ve ticaret gerilimleri temel riskler olarak tanımlanıyor. Bir ülkede uygulanan sıkı iklim politikalarının, üretimin daha gevşek düzenlemelere sahip ülkelere kaymasına yol açması, hem emisyon azaltımını zayıflatıyor hem de siyasi ve ekonomik gerilimleri artırıyor. Bu da dekarbonizasyonun ancak koordineli ve çok taraflı yaklaşımlarla başarılı olabileceğini gösteriyor.

Rapor, bu bağlamda uluslararası iş birliğinin yalnızca politika uyumu değil; ortak standartlar, şeffaf karbon muhasebesi yöntemleri ve karşılıklı güvene dayalı mekanizmalar gerektirdiğini vurguluyor. Küresel ölçekte kabul gören tanımlar ve ölçüm sistemleri olmadan, düşük emisyonlu ürün pazarlarının gelişmesinin zor olacağı ifade ediliyor.

Rapor, bugüne kadar atılan somut adımların önemine de dikkat çekiyor. Düşük ve sıfıra yakın emisyonlu çelik ve çimento için ortak kriterlerin benimsenmesi, karbon kaçağına yönelik gönüllü ilkelerin kabul edilmesi ve karbon muhasebesinde şeffaflığın artırılması bu adımlar arasında yer alıyor. Bu çalışmaların, piyasalara net sinyaller vererek yatırım kararlarını desteklemesi bekleniyor.

COP29’da başlatılan Küresel Eşleştirme Platformu (Global Matchmaking Platform) ise raporda öne çıkan bir diğer araç olarak sunuluyor. Platform sayesinde gelişmekte olan ülkeler, sanayinin karbonsuzlaşmasına yönelik teknik ve finansal destek taleplerini doğrudan uluslararası kuruluşlar ve finansman sağlayıcılarla eşleştirebiliyor. Rapora göre bu mekanizma, sanayinin karbonsuzlaşma projelere dönüştürme potansiyeli taşıyor.

Paylaş