“İklim Değişikliğine Uyumda Deneyimler ve İlham Veren Çözümler Webinarı”nda uyum, geçiş süreci ve iyi uygulama örnekleri ele alındı.
Avrupa Birliği ve T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından İklim Değişikliğine Uyum Hibe Programı kapsamında finanse edilen, İstanbul Sanayi Odası koordinatörlüğünde ve TÜBİTAK MAM ortaklığında yürütülen “İklim Değişikliğine Karşı Hassas Sanayi Sektörlerinin Adaptasyon Kapasitesinin Risk Değerlendirmesi Yoluyla Geliştirilmesi (ClimaTech 4 Industry)” projesi kapsamında “İklim Değişikliğine Uyumda Deneyimler ve İlham Veren Çözümler Webinarı” düzenlendi.
Açılış konuşmalarını İstanbul Sanayi Odası Proje Koordinatörü Erbil Büyükbay ve TÜBİTAK MAM Başuzman Araştırmacı Dr. Ece Gizem Çakmak’ın gerçekleştirdiği panele; Nestle Türkiye Sürdürülebilirlik Lideri Banu Arslanoba, Stora Enso Ürün Sürdürülebilirlik Direktörü Lauri Linkosalmi, TYH Tekstil Sürdürülebilirlik Müdürü Ayşegül Kaya ve D. A. Carlin and Company Kurucusu David Carlin konuşmacı olarak katıldı.
Açılış konuşmasında iklim uyumunda tedarik zincirlerinin önemine dikkat çeken İstanbul Sanayi Odası Proje Koordinatörü Erbil Büyükbay, “İklim değişikliğine adaptasyon dediğimizde tedarik zinciri çok büyük önem taşıyor. CDP’nin 23.000 firma üzerinden gerçekleştirdiği bir çalışmaya göre iklim risklerini azaltmak için gerekli maliyet bu firmalar üzerinde 56 milyar dolar olarak belirlerken, tedarik zincirinin iklim risklerine bağlı toplam maliyeti bunun 2,6 katı, yani 162 milyar dolar. Öte taraftan baktığınızda alarm veren noktaysa katılan firmaların sadece dörtte birinin yönetim süreçlerinde tedarik zinciriyle ilgili riskleri dikkate alıyor olmaları. Bir başka husus, firmaların yüzde 56’sı iklim emisyonlarını azaltmaya yönelik çalışmalara sahip” dedi.
TÜBİTAK MAM Başuzman Araştırmacı Dr. Ece Gizem Çakmak ise yaptığı açılış konuşmasında “İklim Değişikliğine Karşı Hassas Sanayi Sektörlerinin Adaptasyon Kapasitesinin Risk Değerlendirmesi Yoluyla Geliştirilmesi (ClimaTech 4 Industry)” projesine dair kapsamlı bilgilendirmede bulundu. Çakmak, “Projemizin temel hedefi, iklim değişikliği kapsamında risk değerlendirmesine yönelik bir metodoloji geliştirmek ve bunu tesislerde uygulayabilmek. Bu amaçla 40 tane pilot tesisle çalışma gerçekleştirmeye devam ediyoruz. Projenin sonunda belirlediğimiz üç sektöre; tekstil, gıda, kağıt, orman, mobilya ve basım sanayii için sektörel yol haritası ve karar vericilere yönelik bir politika değerlendirme raporu hazırlama hedefimiz var. Proje kapsamında, yine bahsettiğimiz gibi hem fiziksel riskleri hem de geçiş risklerini bir arada ele alabilmeyi hedeflediğimiz bir çerçeve oluşturmaya çalıştık. Burada özellikle fiziksel riskler için iklim değişikliği risk değerlendirmesi açısından IPCC’nin ortaya koymuş olduğu üç kademeli metodolojiyi kullanıyoruz” ifadelerini kullandı.
“Uyum finansmanı, ihtiyaç duyulan miktarın 1/3’ünü karşılıyor”
Açılış konuşmalarının ardından D. A. Carlin and Company Kurucusu David Carlin, yaptığı konuşmada iklim uyumunun önemini vurguladı. Carlin, “İklim değişikliği şimdiden büyük sonuçlar doğurmaya,; mali piyasalar, geçim kaynakları gibi konuları etkilemeye başladı. Sigorta endüstrisinin yaptığı araştırmalara göre, afetler dolayısıyla son yıllarda 100 milyarlarca dolarlık hasar oluştu. Giderek daha fazla kayıp yaşamaya devam ediyoruz ve sigorta şirketleri bu zararıkarşılamakta zorlanıyor. Çünkü ekonomik açıdan sürdürülebilir değil. Bu yüzden uyum ve direnç önem kazanıyor” dedi.
Uyum finansmanındaki güçlüklere de değinen Carlin, “Uyum finansmanı giderek artıyor ama ihtiyacı karşılayamıyor. Nitekim mevcut uyum finansmanı ile ihtiyaç duyulan miktarı karşılaştırdığımızda, ihtiyacın yaklaşık 1/3’ünün karşılanabildiğini görüyoruz” ifadelerini kullandı.
Carlin, uyum stratejisini belirlerken nasıl bir yaklaşım sergilenmesi gerektiğine dair şunları söyledi: “Uyum stratejisi çok boyutlu bir yaklaşımı gerektiriyor. Binaları sağlamlaştırmak, duvarı inşa etmek, sigortayı karşılamak yeterli değil. Mesela operasyon ortamınızı da düşünmeniz ve bu ortamı güvenli hale getirmeniz gerekiyor. Burada hangi noktalar hassas ve kırılgan nasıl daha dirençli olabiliriz gibi konulara çok yönlü ve kapsamlı bir şekilde odaklanmak gerekiyor.”
Bir milyona yakın hayvan ve bitki türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya
Nestle Türkiye Sürdürülebilirlik Lideri Banu Arslanoba, Nestle’nin sürdürülebilirlik vizyonu ve bu doğrultuda attığı adımlar hakkında bilgilendirmede bulundu.
“Sürdürülebilirlikte birçok küresel şirkette olduğu gibi bizim de net sıfır hedefimiz var. Bu hedef doğrultusunda 2030 yılına kadar emisyonlarımızı yüzde 50 azaltmayı planlıyoruz. 2025 yılı için de emisyonlarımızı yüzde 20 oranında azaltma hedefi belirlemiştik ve bu hedefe 2024 yılında ulaştık. Ancak biz konuyu daha geniş bir perspektifle ele alıyoruz ve üç ana başlıkta bütün çalışmalarımızı topluyoruz. Burada bizim için birinci grup insanlar, bireyler, aileler ve patili dostlarımız. İkinci bölüm gezegen ve üçüncüsü de topluluklar. Bu üç ana başlık ile geleceğimizi korumaya çalışırken elimizdeki en önemli güç, aslında gıdanın gücünü açığa çıkartmak. Gıdanın gücünü açığa çıkartmak ile bütün değer zincirinde pozitif etki yaratmayı kastediyoruz” dedi.
İklim risklerinin yalnızca tarımı değil, biyoçeşitliliği de büyük tehdit altına soktuğunu belirten Arslanoba, bir milyona yakın hayvan ve bitkinin yok olma riskiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekti. Onarıcı tarımın yarattığı pozitif etkiye de değinen Arslanoba, “Biz hep aslında organik tarım konuşuyorduk, sürdürülebilir tarım konuşuyorduk, şimdi onarıcı tarım konuşuyoruz. Nedir sürdürülebilir tarımla onarıcı tarımın farkı? Sürdürülebilir tarımın amacı doğal kaynakları koruyarak mevcut üretim sistemini sürdürülebilir kılmaktır. Yani toprağı, suyu, biyoçeşitliliği koruyarak aslında tarımın sürdürülebilir olmasını sağlamaktır. Örneğin kimyasalların kullanımını azaltmaya odaklanır. Koruma ve verimliliği dengelemeye çalışır. Sürdürülebilir tarımda da tabii ki uzun süreli projeler vardır ama onarıcı tarıma baktığınız zaman minimum 3 ila 5 yıl arası olmak üzere proje süresi bulunan ve uzun vadeli etkilerini görebileceğimiz, tarımın çevreye verdiği negatif etkiyi sadece durdurmakla kalmayıp doğal sistemi de aktif olarak iyileştirmeyi hedefler. Onarıcı tarımın, sürdürülebilir tarımdan en önemli farkı, onarıcı tarımın mevcudu korumak yerine onarması ki bu da çok uzun vadeli pozitif etkiler oluşturuyor. Nestle olarak bizler de ilk olarak buğday, mısır, süt ve şeker ürünlerinde onarıcı tarım faaliyetlerine geçiyoruz” ifadelerini kullandı.
Onarıcı ormancılıkla geleceğin ormanları korunuyor
Stora Enso Ürün Sürdürülebilirlik Direktörü Lauri Linkosalmi ise yaptığı konuşmada şunları söyledi: “İş modelimize bakacak olursanız, her şey aslında ormanla başlıyor. Sizin de bildiğiniz gibi çok farklı orman türleri, ağaç türleri olabiliyor. Bunları çok farklı amaçlarla, farklı yollarla kullanabilirsiniz. Bizim amacımız da ağacın her bir parçasını kullanmak. Mesela ağacın gövdesinden ahşap ürünleri oluşturuyoruz. Yine o gövdenin küçük dallarından paketleme ve ambalaj ürünleri oluşturuyoruz. Ağacın her bir parçasının en iyi şekilde faydalanmak için gerekli optimizasyonu yapıyoruz. Yani her zaman ormanların tekrar büyümesini, sonraki nesillere aktarılmasını ve biyoçeşitliliğin korunmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bir yandan ormanı kullanırken bir yandan da biyoçeşitliliği arttırıp onarıcı ormancılıkla ilgili geleceğe yönelik çalışmalarda bulunuyoruz.”
Stora Enso’nun sürdürülebilirlik alanında attığı adımlara da değinen Linkosalmi, “Emisyonlarımızı 2030’da 2019’a göre %50 azaltmayı hedefliyoruz. Bununla birlikte karbondioksit emisyonlarımızı ve tüm ürünlerimizin teknik açıdan geri dönüştürülebilir olmasını amaçlıyoruz. Net sıfır hedefimizi ise 2040 olarak belirledik. Enerji verimliği çalışmalarına odaklanıp yenilenebilir enerjinin payını da artırıyoruz. . 2019’a göre Kapsam 1 ve 2 emisyonlarımızı yüzde 53’ü azalttık. Kapsam 3 emisyonlarımızı ise 2019’a göre yüzde 39 azaltmış durumdayız” dedi.
“‘Giyilmeye değer’ diyerek gezegene saygılı üretim gerçekleştiriyoruz”
TYH Tekstil Sürdürülebilirlik Müdürü Ayşegül Kaya, TYH Tekstil’in sürdürülebilirlik alanında attığı adımlar hakkında bilgiler paylaştı. Kaya, “Sürdürülebilirlik vizyonumuz, şirket vizyonumuz haline gelmiş durumda. Bu kapsamda ‘giyilmeye değer’ kıyafetler üretmek vizyonumuz, rengi güzel olan, modeli güzel olan kıyafetler üretmek değil. ‘Giyilmeye değer’ tanımı, birbirine saygı duyan insanlar tarafından ve gezegene saygılı şekilde üretilmiş ürünler anlamına geliyor. Bu bizim şirket vizyonumuz olarak tüm operasyonlarımızdan ekip arkadaşlarımıza birlikte özen gösterdiğimiz alanlardan bir tanesi.
Enerji yönetimi de sürdürülebilirlik vizyonumuz açısından önemli. Yeşil enerji, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapıyoruz. Güneş enerjisi paneliyle toplam elektrik tüketimi ihtiyacımızın yüzde 15’ini şu anda karşılıyoruz. Bunun 2030 yılına kadar yeni yatırımlarla da artırılmasını hedefliyoruz. Su yönetimine bakacak olursak konfeksiyon üretiminde, hazır giyim üretiminde, tesislerimizde yağmur suyu toplama ve gri su arıtma tesislerimiz bulunuyor. Tüm bu suları yeniden fabrika içerisinde evsel kullanım olarak değerlendiriyoruz.
Sosyal boyutuna bakacak olursak; ekip arkadaşlarımız bizler için çok kıymetli. Çünkü ürettiğimiz ürünlerdeki kalitemiz ve müşteriye verdiğimiz hizmetteki kalitemiz ekip arkadaşlarımızdan geliyor. Ekip arkadaşlarımızın yüzde 75’e yakını kadınlardan oluşuyor. Bu hazır giyim sektörü için çok kabul görmüş bir oran, yani kadın oranının yüksek olması. Ancak gururla bahsettiğim başka bir nokta ise yönetim seviyesinde de yöneticilerimizin yüzde 55’i kadın. Burada cinsiyet eşitliğini önemsiyoruz ve önceliyoruz” dedi.
Teknoloji kullanımının önemine de değinen Kaya, “Genel olarak tesislerimize baktığımızda kesim, dikim gibi hazır giyim üretimini yapıyoruz. Ama buna ek olarak yardımcı işletmelerle de ürünün üzerinde katma değerimizi artırmaya çalışıyoruz. Bunlar ürün yıkama, nakış gibi operasyonlar. Ürün yıkamaya geldiğimizde de konvansiyonel ürün yıkama teknolojilerini kullanmıyoruz. Burada ozon teknolojisiyle birlikte daha az suya ihtiyacı olan yıkama teknolojilerini kullanarak operasyonlarımızı yürütüyoruz. Teknoloji alanında da yatırımlarımıza devam ediyoruz. Örneğin 2018-2019 yıllarından bu yana üç boyutlu modelleme programları kullanarak numune maliyetlerimizi azaltıp, müşterimize daha hızlı hizmet verdiğimiz ve bu süreçte de daha az doğal kaynak tükettiğimiz bir yapılanmamız var” ifadelerini kullandı.
Panel, soru-cevap bölümünün ardından sona erdi ve etkinlik B2B görüşmeleriyle devam etti.