Sürdürülebilir su stratejileri şirketlerin rekabetçi yapısını güçlendiriyor

Sürdürülebilir su stratejileri şirketlerin rekabetçi yapısını güçlendiriyor

İklim değişikliği, su kaynaklarını hem nicelik hem de nitelik açısından etkileyerek şirketler için önemli riskler oluşturuyor.

Ernst & Young LLP’den Rob Bradley liderliğinde hazırlanan makaleye göre, şirketler suyla ilgili iklim risklerini yöneterek sürdürülebilir iş uygulamalarını güçlendirebiliyor ve artan düzenleyici gerekliliklere uyum sağlayabiliyor. Makalede, su kaynaklarının gelecekteki durumu üzerine senaryo analizleri yapılması, tedarikçi ilişkilerinin gözden geçirilmesi, kaynak verimliliği odaklı ürün inovasyonuna yatırım yapılması ve geleceğe dönük bir su stratejisi geliştirilmesi gibi adımlar öneriliyor.

Artan kuraklık, yağış rejimlerinin değişmesi, seller ve su kalitesindeki bozulmalar, işletmelerin operasyonel sürekliliğini, tedarik zincirlerini ve enerji üretim kapasitesini doğrudan tehdit ediyor. Bu durum şirketler için su yönetimini artık sadece çevresel bir sorumluluk değil, aynı zamanda stratejik bir öncelik haline getiriyor.

Su stresi, tedarik zinciri ve rekabet risklerini doğurabiliyor

Su stresi, özellikle yarı iletken üretimi gibi düşük karbon ekonomisine geçiş için kritik sektörlerde önemli bir risk faktörü olarak öne çıkıyor. Öte yandan, aşırı yağışlar da farklı riskler yaratıyor; altyapısı yetersiz bölgelerde sel ve fırtınalar tesislerde hasara, üretim kaybına ve tedarik zincirinde aksamalara yol açabiliyor.

İklim değişikliği aynı zamanda su kalitesini de etkiliyor. Kuraklık dönemlerinde su kaynaklarındaki kirleticilerin yoğunluğu artarken, sağlık ve gıda sektörlerinde üretim maliyetlerini de yükseltiyor.

Su, enerji üretiminde de kritik bir rol oynuyor. ABD Ulusal Yenilenebilir Enerji Laboratuvarı’nın araştırmalarına göre, su yetersizliği nedeniyle enerji üretim sistemlerinde birçok kesinti ve kapanma yaşanıyor. Örneğin 2022’de Avrupa’da kuraklık nedeniyle hidroelektrik santraller ve nükleer reaktörler üretimi sınırlamak zorunda kalmıştı. Bu gibi durumlar, enerji arzını kesintiye uğratırken, elektrik fiyatlarını ve üretim maliyetlerini artırıyor.

Su stresi, sadece şirketlerin kendi operasyonlarını değil, tedarik zincirlerini de etkiliyor. Tedarikçiler su kaynaklarına erişimde sıkıntı yaşadığında, şirketlerin malzeme ve ürün tedarikinde aksama riski artıyor. Ayrıca su kaynakları üzerindeki rekabet, sosyal çatışma ve itibar risklerini de beraberinde getiriyor. Araştırmalar, kuraklık kaynaklı su stresinin sosyal çatışma olasılığını üç kat artırabileceğini gösteriyor.

Şirketler için hangi adımların atılması öneriliyor?

Uzmanlar, şirketlerin suyla ilgili iklim risklerini yönetmek için dört temel adım atmasını öneriyor:

  1. Şirketlerin, farklı iklim senaryolarına göre su stresi ve tedarik zinciri etkilerini öngörmek için senaryo analizleri yapması önem taşıyor. Bu şekilde, yatırım ve uyum stratejilerinin belirlenmesi kolaylaşıyor.
  2. Su riskleri, tedarikçilerin operasyonlarını etkileyebiliyor. Şirketler, kritik tedarikçilerinin suya bağımlılıklarını analiz ederek tedarik zincirini daha dayanıklı hale getirebiliyor.
  3. Tüketiciler, su tasarrufu sağlayan ürünlere yöneliyor. Dolayısıyla şirketler, su verimliliği yüksek ve iklime duyarlı ürünler geliştirerek yeni pazar fırsatları yaratabiliyor.
  4. Şirketlerin, su kaynaklarıyla ilgili yerel ve küresel riskleri dikkate alarak uzun vadeli su stratejileri geliştirmesi gerekiyor. Böylelikle şirketler, iklim değişikliğine uyumunu artırıyor.

Su kaynaklarıyla ilgili verilerin ölçülmesi, izlenmesi ve risklerin yönetilmesi, şirketlerin altyapı planlaması, yatırım kararları ve kurumsal risk yönetimi açısından kritik önem taşıyor.

Makale, su riskinin yönetilmesinin, iklim riskine uyum ve regülasyonlara uyum açısından şirketler için stratejik bir başlangıç noktası olduğunu vurguluyor. Doğru planlama ve önlemler iş sürekliliğini sağlarken şirketlerin sürdürülebilir büyüme hedeflerine ulaşmasını da destekliyor.

Paylaş