Türkiye'nin net sıfır hedefi için sanayi ve enerji politikalarının bütünleşmesi önem arz ediyor

Türkiye'nin net sıfır hedefi için sanayi ve enerji politikalarının bütünleşmesi önem arz ediyor

İSO Yeşil Gündem Sohbetleri-16 “Sürdürülebilir Üretim için Enerji Teknolojilerinde Dönüşüm” başlığıyla gerçekleşti.

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Enerji Yönetimi Meclis Çalışma Grubu Başkanı Rıdvan Mertöz’ün açılış konuşmasını gerçekleştirdiği etkinlikte, İSO ve APLUS Enerji Danışmanlık Firması ortaklığıyla hazırlanan “Enerji Teknolojilerinde Dünyada ve Türkiye’de Görünüm ve Beklentiler” raporunun lansmanı da yapıldı.

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Enerji Yönetimi Meclis Çalışma Grubu Başkanı Rıdvan Mertöz, yaptığı açılış konuşmasında “Enerji sektörü, artık yalnızca ekonomik kalkınmanın bir unsuru değil; aynı zamanda çevresel sürdürülebilirliğin temel taşı haline geldi. Küresel ölçekte elektrifikasyon hızla artarken, fosil yakıtlardan uzaklaşılarak yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim giderek güç kazandı. Enerji artık sadece bir maliyet kalemi değil; aynı zamanda sanayimizin rekabetçiliğini korumak ve sürdürülebilir kılmak açısından stratejik bir unsur haline geldi. Bu noktada, enerji arz güvenliğinin sağlanması, sanayiye yönelik desteklerin artırılması ve enerjide dışa bağımlılığın azaltılması hayati önem taşıyor. Enerji dönüşümünün başarıya ulaşması, ancak sanayi politikalarıyla entegre şekilde yürütülmesiyle mümkün. Bu kapsamda, üretimde yerliliği ve sürdürülebilirliği artırmamız ve sanayimizin ihtiyaçlarına uygun çözümler geliştirmemiz büyük önem taşıyor” dedi.

İSO ve APLUS Enerji Danışmanlık Firması iş birliğiyle hazırlanan raporunun bulgularını açıklayan APLUS Enerji Danışmanlık Firması Yönetici Ortağı Volkan Yiğit ise “Türkiye, her geçen yıl, enerji alanında yeni bir kapasite rekoruna imza atıyor. Özellikle güneş ve rüzgâr enerjisinde ulaştığımız başarılar, sadece rakamsal değil; aynı zamanda stratejik bir dönüşümün göstergesi. 2025 yılı itibarıyla ülkemizin toplam kurulu yenilenebilir enerji gücü 35.500 megavata ulaşmış durumda. Önümüzdeki 10 yıl içinde ise bu kapasiteyi yıllık 120.000 megavata çıkarma hedefimiz var. Bu iddialı ama ulaşılabilir hedef, Türkiye’nin sürdürülebilir enerjiye olan kararlılığını açıkça ortaya koyuyor. Özellikle rüzgâr ve güneş enerjisi kurulu gücümüzde 2035 yılı hedefimiz olan 120 GW seviyesine ulaşmak, yalnızca teknik bir gösterge değil; aynı zamanda enerji bağımsızlığı, ekonomik büyüme ve çevresel sorumluluk açısından stratejik bir tercih. Bu hedef, ülkemizin yeşil dönüşüm vizyonunun temel taşlarından birini oluşturuyor” ifadelerini kullandı.

Açılış konuşmasının ve “Enerji Teknolojilerinde Dünyada ve Türkiye’de Görünüm ve Beklentiler” raporunun lansmanının ardından, “Sürdürülebilir Üretim için Enerji Teknolojilerinde Dönüşüm” paneli gerçekleştirildi.

Moderatörlüğünü ODTÜ İklim Ortaklıklar Koordinatörü ve Nota Vera Danışmanlık’tan Aslı Toksabay’ın gerçekleştirdiği panelde Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK), Enerji ve Teknoloji Politikaları Daire Başkanı Dr. Ümit Çalıkoğlu, SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Araştırma Koordinatörü Hasan Aksoy ve Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Sektörel Araştırmalar Daire Başkanı Erdem Sezer konuşmacı olarak yer aldı.

“Net sıfır hedefi, sadece bir çevre politikası değil; aynı zamanda ekonomik dönüşüm, sosyal adalet ve ulusal güvenlik meselesi”

Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK), Enerji ve Teknoloji Politikaları Daire Başkanı Dr. Ümit Çalıkoğlu, “Net sıfır hedefine ulaşmak; sadece enerji sektörünün, sadece kamunun ya da yalnızca sanayicinin meselesi değil. Bu, topyekûn bir seferberlik gerektiriyor. Akademisiyle, sanayisiyle, sivil toplumuyla, hep birlikte yürütmemiz gereken bir süreçten söz ediyoruz. Bu sürecin başarısı, tüm aktörlerin uyumlu çalışmasıyla mümkün olabilir. Ülkemizin potansiyeline baktığımızda ise umut verici bir tabloyla karşılaşıyoruz. Genç, dinamik ve öğrenmeye açık bir nüfusumuz var. İleri mühendislik altyapımız ve güçlü akademik kadrolarımız ile teknoloji üretiminde ciddi bir kabiliyete sahibiz. Kamu kurumlarımız da bu süreci, destek mekanizmalarıyla aktif biçimde yönlendiriyor. Özellikle kamu, üniversite ve sanayi iş birliği konusunda önemli bir koordinasyon gücüne sahibiz. Bunlar, Türkiye olarak en büyük avantajlarımızdan” dedi.

Dr. Çalıkoğlu, “Uygulama noktasında ise, destek çağrıları ve teşviklerle sanayiciyi sürece dahil ediyoruz. Devamında üniversitelerle iş birliği içinde ortak Ar-Ge ve üretim projeleri geliştiriyoruz. Bu yaklaşım, sadece ulusal düzeyde değil, uluslararası düzeyde de karşılığını bulmalı. Ufuk Avrupa gibi mekanizmalar aracılığıyla dış iş birliklerini artırmalı, uluslararası projelerde daha görünür hale gelmeliyiz. Bu süreçte koordinasyon ve iş birliği her zamankinden daha önemli. Net sıfır hedefi, sadece bir çevre politikası değil; aynı zamanda ekonomik dönüşüm, sosyal adalet ve ulusal güvenlik meselesi. Dolayısıyla bu hedefe ulaşmak için herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

“Türkiye’nin net sıfır hedefine ulaşmasında enerji verimliliği ve elektrifikasyon kritik rol oynuyor”

SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Araştırma Koordinatörü Hasan Aksoy, Türkiye’nin net sıfır hedeflerine ulaşabilmesinin mümkün olduğuna dikkat çekerek, “Analizlerimiz net sıfır hedefinin ulaşılabilir olduğunu ortaya koyuyor. Bu hedef imkânsız değil. Ancak kolay da değil; ciddi bir çaba, güçlü bir vizyon ve kararlılık gerektiriyor. Bu dönüşümün temelinde üç kritik bileşen yer alıyor: Enerji verimliliği, yenilenebilir enerji kaynakları ve elektrifikasyon.  Bu üç unsur, enerji sistemimizin karbonsuzlaşması yolunda çok önemli bir potansiyel sunuyor. Ancak bu potansiyeli hayata geçirebilmek için yeni teknolojiler ve dijitalleşme şart” dedi.

Yaptıkları araştırmaların detaylarına değinen Aksoy, “Güneş ve rüzgâr enerjisi, sundukları potansiyelle gerçekten benzersiz kaynaklar. Hiçbir diğer enerji türü, bu iki kaynağın sağladığı çevresel ve ekonomik avantajları aynı ölçüde sunamıyor. Ancak unutmamalıyız ki bu dönüşümün ilk adımı enerji verimliliği olmalı.

Bugün, ülke olarak enerji verimliliği yoluyla 2022 yılındaki toplam enerji tüketimimizi, ekonomik büyümeye rağmen 2053 yılına kadar aynı düzeyde tutma potansiyeline sahibiz. Bu, büyük bir fırsat. Ve bu fırsatla birlikte net sıfır hedefine ulaşmak gerçekçi hale geliyor.

Elektrifikasyon da bu sürecin merkezinde yer alıyor. Şu anda toplam enerji tüketimimiz içinde elektriğin payı yaklaşık %51 civarında. Hedefimiz, bu oranı %56’ya çıkarmak. Ulaştırma ve sanayi başta olmak üzere birçok sektörde elektrik kullanımını artırmak bu hedefin bir parçası.

Yaptığımız çalışmalara göre, sanayide elektrifikasyon oranı %46’ya kadar çıkabiliyor. Bununla birlikte doğrudan elektrifikasyon, fosil yakıtların yerini alabilecek çok güçlü bir alternatif olarak öne çıkıyor.

Bu noktada bazı tamamlayıcı teknolojilerin de önemine de değinmek gerekiyor. Özellikle hidrojen, karbon yakalama ve depolama teknolojileri, biyokütle ve nükleer enerji, bu süreci destekleyecek ve hızlandıracak kritik araçlardır. Yani yalnızca “elektrifikasyonu yaptık, artık bitti” demek mümkün değil. Bu, kapsamlı ve çok yönlü bir dönüşüm süreci. Enerji sistemimizin üretimden tüketime kadar her aşamasını yeniden düşünmeli ve yeniden tasarlamalıyız” şeklinde konuştu.

“Türkiye, hızla gelişen ve cazip hale gelen bir yatırım merkezine dönüşüyor”

Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Sektörel Araştırmalar Daire Başkanı Erdem Sezer, küresel ölçekte yaşanan çalkantıların sürdürülebilirliğe yönelik politikaları nasıl etkilediğine değinerek, “Küresel düzenin derin bir dönüşümden geçtiği bir dönemdeyiz. Artık küresel iş birliğinden çok, stratejik rekabetin kıyasıya yaşandığı bir çağdayız. Bu yeni dönemde, iklim krizine yönelik söylemler dahi kutuplaştırılıyor, yeşil dönüşüm hedefleri siyasi ve jeopolitik tartışmaların parçası haline geliyor. Küresel tedarik zincirleri, yalnızca ekonomik araçlar olmaktan çıkıp, ülkeler arası stratejik hamlelerin bir parçası haline gelmiş durumda. Bu değişim, yalnızca ticaretin değil, yatırımların coğrafyasını da köklü biçimde yeniden şekillendiriyor. Bu çerçevede Türkiye, son derece kritik bir eşikte duruyor. Yeni küresel düzende ülkeler, Çin’e olan bağımlılıklarını azaltma arayışında. Alternatif üretim merkezleri, esnek tedarik noktaları arıyorlar. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne olan coğrafi ve ekonomik yakınlığı ve benzeri etkenler, onu bu arayışlar içinde güçlü ve stratejik bir aday haline getiriyor. Dahası, sahip olduğumuz genç nüfus, sanayi altyapısı ve bölgesel rolümüz, ülkemizi yalnızca bir üretim ve ticaret üssü değil, aynı zamanda bir yatırım merkezi olarak öne çıkarıyor.

Özellikle temiz enerji alanında Türkiye, hızla gelişen ve cazip hale gelen bir yatırım merkezine dönüşüyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı projelerimiz, sadece çevresel değil, ekonomik sürdürülebilirlik açısından da önemli fırsatlar sunuyor. Ancak bu fırsatları değerlendirmek için esnek ve proaktif bir yaklaşıma ihtiyaç duyuyoruz. Küresel düzlemin beklentilerini karşılayan, yatırımcının önünü açan reformların hayata geçirilmesi önem taşıyor” dedi.

Türkiye’nin bu süreçte hangi adımları atması gerektiği yönünde görüşlerini de dile getiren Sezer, “Bu noktada bazı somut adımların altını çizmek isterim. İlk olarak, yatırım süreçlerinin hızlandırılması, bürokratik engellerin azaltılması gerekiyor. İkinci olarak, karbon piyasası konusu artık ertelenemez bir gündem. Sadece çevreyi değil, aynı zamanda rekabet gücümüzü doğrudan etkileyecek bir alan. Karbon fiyatlaması ve ticareti konusunda atılacak adımlar, Türkiye’nin yeşil ekonomi dönüşümünü güçlendirecektir. Üçüncü olarak, YEKA projeleri gibi büyük ölçekli temiz enerji projelerinde yerli yatırımcının ilgisi çok büyük. Ancak bu ilgiyi sürdürülebilir kılmak ve büyütmek için uluslararası şirketlerin de sürece entegre edilmesi şart. Bu sayede hem teknoloji transferi sağlanabilir hem de finansman kapasitesi artar.

Finansal kuruluşlara da burada önemli görevler düşüyor. Yatırımları sadece geleneksel kredi ve borçlandırma yöntemleriyle değil, hibrit ve yenilikçi finansman modelleriyle desteklemeliyiz. Proje finansmanına yönelik mekanizmaların çeşitlenmesi, risklerin bölüşülmesini ve yatırım iştahının artmasını sağlayacaktır” ifadelerini kullandı.

 

Paylaş