Jeopolitik riskler, kritik minerallerde arz güvenliğini tehdit ediyor

Jeopolitik riskler, kritik minerallerde arz güvenliğini tehdit ediyor

“Küresel Kritik Mineraller Görünümü 2025” raporu, güvenli ve sürdürülebilir bir dönüşüm için güçlü politikalar ve küresel iş birlikleri gerektiğini vurguluyor.

Dünya, fosil yakıtlardan uzaklaşarak elektrifikasyon ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelirken, bu dönüşümün temel yapı taşlarını oluşturan kritik minerallerin arz güvenliği de giderek daha fazla önem kazanıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (International Energy Agency, IEA) yayımladığı “Küresel Kritik Mineraller Görünümü 2025” raporu, bu sorunun hem enerji güvenliği hem de ekonomik istikrar açısından taşıdığı stratejik önemi gözler önüne seriyor.

2024 yılında, özellikle lityum talebi yüzde 30 artış göstererek 2010’lu yıllardaki yüzde 10’luk ortalamanın çok üzerine çıktı. Nikel, kobalt, grafit ve nadir toprak elementlerine olan talep ise yüzde 6 ila yüzde 8 oranında arttı. Bu artış, büyük ölçüde elektrikli araçlar, batarya depolama sistemleri, yenilenebilir enerji projeleri ve şebeke altyapısı yatırımlarından kaynaklandı. Bakır talebinde ise Çin’deki elektrik şebekesi yatırımları ön plana çıktı.

Ancak talepteki bu yükselişe rağmen, Çin, Endonezya ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti gibi ülkelerin öncülüğünde gerçekleşen hızlı üretim artışı, özellikle batarya metallerinde fiyatların düşmesine neden oldu. Lityum fiyatları 2021-2022 dönemindeki sekiz katlık artışın ardından 2023’ten itibaren yüzde 80’den fazla geriledi. Grafit, kobalt ve nikel fiyatlarında da yüzde 10 ila yüzde 20 arasında düşüş yaşandı.

Fiyatlardaki düşüş, yatırım iştahını olumsuz etkiledi. 2024’te kritik mineral sektörüne yapılan yatırım artışı yalnızca yüzde 5 oldu. Bu oran 2023’te yüzde 14 seviyesindeyken; enflasyon etkisinden arındırıldığında ise yüzde 2 ile sınırlı kaldı. Özellikle piyasaya yeni giren oyuncular, fiyat belirsizlikleri nedeniyle projelerini askıya aldı.

Rafine üretimde aşırı yoğunlaşma kırılganlığı artırıyor

Rapor, arzın jeopolitik olarak yoğunlaştığını da ortaya koyuyor. 2020-2024 arasında nikelin yüzde 90’ı Endonezya; kobalt, grafit ve nadir toprak elementlerinin yaklaşık tamamı Çin tarafından rafine edildi. Rafine üretimde ilk üç ülkenin toplam pazar payı 2020’de yüzde 82 iken, 2024’te bu oran yüzde 86’ya çıktı. Ancak bu durum, arz şoklarına karşı sistemin kırılganlığının arttığını gösteriyor.

2035’e kadar planlanan projelerde ise nikel, kobalt, grafit ve nadir toprak elementlerinde arzın talebi karşılaması bekleniyor. Ancak bakırda yüze 30’luk potansiyel bir arz açığı öngörülüyor. Lityumda ise kısa vadede arz yeterli görünse de rapor 2030’lardan itibaren yeniden açık oluşabileceğine dikkat çekiyor.

İhracat kısıtlamaları artıyor

2023’ten bu yana, kritik minerallere yönelik ihracat kısıtlamaları büyük artış gösterdi. Çin, 2024’te ABD’ye yönelik olarak galyum, germanyum, antimuan, tungsten ve nadir toprak elementlerine ihracat yasağı getirdi. 2025’te Kongo, fiyatları dengelemek için dört ay boyunca kobalt ihracatını askıya aldı. Şu anda enerjiyle ilişkili minerallerin yarısından fazlası ihracat kısıtlamalarına tabi durumda yer alıyor.

Batarya teknolojilerinde arz açığı riski bulunuyor

Lityum demir fosfat bataryaları son yıllarda hızla yaygınlaşsa da, bu teknolojinin de yeni darboğazlar barındırdığı ortaya çıktı. Çin, lityum demir fosfat üretiminde kullanılan saf fosforik asidin yüzde 75’ini, yüksek saflıktaki manganez sülfatın ise yüzde 95’ini üretiyor. Bu malzemeler için küresel arzın büyük kısmı hâlâ Çin’e bağımlı durumda bulunuyor. Dolayısıyla bu girdilerde arz açığı riski oldukça yüksek seviyede seyrediyor.

Politikalar ve uluslararası iş birlikleri belirleyici olacak

IEA, piyasaların çeşitlenmesinin yalnızca serbest piyasa dinamikleriyle sağlanamayacağını vurguluyor. Kamu finansmanı, arz çeşitliliğini destekleyici politikalar, alım garantileri ve fiyat istikrarı mekanizmaları da bu kapsamda büyük önem taşıyor. Rapor, “fark sözleşmeleri” veya “tavan-taban fiyat” gibi modellerin özel sektör yatırımlarını teşvik edebileceğini belirtiyor.

ABD, Avrupa Birliği (AB), Avustralya ve Kanada gibi ülkeler bu alanda stratejik hamleler yaptı. Avrupa Komisyonu 47 projeyi “stratejik” ilan etti. ABD’de yeni çıkarılan başkanlık kararnamesi, izin süreçlerini hızlandırmayı ve iç üretimi artırmayı hedefliyor. Orta Doğu, Afrika ve Asya’da da kamu destekli girişimler yaygınlaşıyor.

İklim değişikliği ve su riskleri mineral arzını tehdit ediyor

Rapor, aynı zamanda şirketlerin çevresel ve sosyal performans ölçümlerine daha fazla önem verdiğini ortaya koyuyor. 2023’te, 25 büyük madencilik firmasının yüzde 85’i su kullanımı, emisyonlar ve işçi güvenliği gibi 10 temel göstergede şeffaflık sağladı. Ancak sosyal göstergelerde ilerleme daha yavaş seyrediyor. İklim değişikliği ve su riski gibi çevresel tehditler ise artıyor. Rapor bu kapsamda 2024’te küresel bakır arzının yüzde 7’sinin, sel ya da kuraklık gibi iklim risklerine açık bölgelerde gerçekleştiğine dikkat çekiyor.

IEA’nın raporu, kritik minerallerin sadece enerji dönüşümü için değil, aynı zamanda küresel ekonomik rekabet, teknoloji üretimi ve ulusal güvenlik açısından da kilit öneme sahip olduğunu gösteriyor. Rapor çeşitlendirilmiş, izlenebilir ve sürdürülebilir tedarik zincirleri oluşturmanın artık sadece bir seçenek değil, bir zorunluluk haline geldiğine dikkat çekiyor.

Paylaş