İSO Yeşil Gündem Sohbetleri’nin 17’ncisi, “İklim Kanunu Işığında Yeşil Dönüşüm ve Sürdürülebilir Üretim” başlığı ile gerçekleştirildi.
İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO), sürdürülebilirlik vizyonu kapsamında başlattığı İSO Yeşil Gündem Sohbetleri’nin 17’ncisi, T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İklim Değişikliği Başkanlığı 1. Hukuk Müşaviri Av. Emel Ünal, T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İklim Değişikliği Başkanlığı Karbon Fiyatlandırma Dairesi Başkanı Eyüp Kaan Moralı, Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu ve Ipsos Türkiye CCO ve ESG Lideri Yasemin Özen Gürelli katılımıyla gerçekleşti.
İstanbul Sanayi Odası Genel Sekreter Yardımcısı Burçin Değirmencioğlu moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelde İklim Kanunu’nun genel çerçevesi, Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) iklim politikalarındaki rolü ve sanayi tesislerine yönelik yükümlülükler ele alındı.
“İklim Kanunu ile ‘iklim adaleti’ ve ‘adil geçiş’ kanun düzeyinde tanımlandı”
Panelde T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İklim Değişikliği Başkanlığı 1. Hukuk Müşaviri Av. Emel Ünal, İklim Kanunu’nun genel hatlarına yönelik bilgilendirmede bulundu. İklim Kanunu’nun, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelesinde yerli ve milli öncelikler doğrultusunda hazırlanmış kapsamlı bir çerçeve metin olduğunu belirten Ünal, “Kanunumuz üç ana bölümden oluşuyor. Birinci bölüm başlangıç hükümlerini içeriyor. İkinci bölüm, bizim için en kritik kısım; burada iklim değişikliğiyle mücadele, sera gazı emisyonlarının azaltılması ve uyum konularındaki planlama ve uygulama araçları düzenleniyor. Bu bölümde karbon fiyatlandırma mekanizmasına da özel bir yer ayrıldı. Üçüncü bölümde ise gelirler, cezai hükümler ve çeşitli düzenlemeler yer alıyor” dedi.
Kanunun en önemli taraflarından birinin “iklim adaleti” ve “adil geçiş” gibi uluslararası literatürde sıkça geçen kavramların kanun düzeyinde tanımlanmış olmasına dikkat çeken Ünal, “İklim adaleti, yargı süreçleri ve içtihatlarla şekillenecek bir kavram. Adil geçiş ise sadece tanımda kalmamış; kanunun farklı maddelerinde, azaltım hedeflerinden yerel eylem planlarına kadar geniş bir yelpazede esas alındı. Örneğin, elde edilen gelirlerin belirli bir kısmının doğrudan adil geçiş için kullanılması hükme bağlandı” ifadelerini kullandı.
Ünal, “Kanun, tüm kurumlara sorumluluk yüklüyor. 5. ve 6. maddelerde azaltım ve uyum hedefleri net şekilde ifade ediliyor. Burada ulusal katkı beyanlarımız, eylem planlarımız ve uzun dönemli stratejilerimiz çerçevesinde kurumların kendi alanlarında bu hedefleri hayata geçirmesi öngörülüyor. Böylece bu hedefler, kanun seviyesinde güvence altına alınmış oluyor” şeklinde konuştu.
“İklim Kanunu sanayimizin rekabet gücünü artırarak geleceğe hazırlayacak”
T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İklim Değişikliği Başkanlığı Karbon Fiyatlandırma Dairesi Başkanı Eyüp Kaan Moralı ise Türkiye’de kurulacak Emisyon Ticaret Sistemi ve buna ilişkin yasal düzenlemelerin işleyişi hakkında bilgilendirmede bulundu.
“Biz Emisyon Ticaret Sistemi’yle birlikte aslında bir piyasa tanımladık. Burada oluşturduğumuz şey, izlenebilir ve doğrulanabilir emisyonların artık birer finansal varlık hâline dönüşmesi. Moralı, “Ancak bunu yaparken düşük emisyonlu üretim ile yüksek emisyonlu üretimi ayırmamız gerekiyor. Bizim hedefimiz, her zaman düşük emisyonlu üretimi teşvik etmek. Bu nedenle İklim Kanunu’nda tahsisat dağıtımında iki yöntem benimsedik: ücretsiz tahsisat ve ihale yöntemiyle satış. Burada belirlenecek kıyas değeri önem taşıyor. Bir genel ortalama aldığımız zaman kıyas değerin, yani emisyon yoğunluğunun altında kalan üreticilerimiz bu sistemde her zaman kazançlı çıkacak. Ama ortalamanın üstünde kalan tesislerimiz de piyasada alıcı durumunda olacaklar. Bu noktada sanayicimizin yatırım kararı verirken karbon fiyatını dikkate alması gerekecek” dedi.
Emisyon Ticaret Sistemi, taksonomi raporlaması ve sürdürülebilirlik yönetmeliklerinin düşük emisyonlu, rekabetçi ve çevreyle uyumlu bir üretim modeli oluşturmayı hedeflediğini belirten Moralı, “Sanayicilerimizin bundan sonraki süreçte karbon piyasasındaki fiyatları yakından takip etmeleri, teknik ve mali izleme sistemlerini kurmaları, hem sektörlerine hem de ülkemizin iklim hedeflerine katkı sağlamaları gerekiyor. Ayrıca, İklim Kanunu’nda yer alan danışma kurulu ve karbon piyasası kurulu mekanizmaları sayesinde, hem sanayicilerimizin hem de karar vericilerin ortak akılla hareket etmesini sağlayacak yapılar oluşturduk. Elbette her kanunda olduğu gibi yükümlülüklerin yerine getirilmemesi hâlinde yaptırımlar da söz konusu olacak. Bu, iyi ile kötüyü ayırmak, adil ve etkili bir sistem kurmak için olmazsa olmaz. Bu sürecin sadece bir mevzuat değişikliği olmadığını, sanayimizin rekabet gücünü artıracak, geleceğe hazırlayacak bir dönüşüm olduğunu unutmamak gerekiyor” ifadelerini kullandı.
“Önlem almanın maliyeti, almamanın maliyetinden daha düşük”
Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) yalnızca bir gelir kapısı olarak görülmemesi gerektiğine dikkat çeken Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu “Bu sistem hükümetlere ek vergi sağlamak için değil, kirletenin bedelini ödediği ve temiz üretime yönlendirildiği bir araç. Sistemin toplumsal kabulü önem taşıyor. Gelirlerin bütçeye devri kadar, hangi oranda yeşil dönüşüme, yenilenebilir enerjiye, akıllı şehirlere aktarıldığının şeffaf şekilde belirtilmesi gerekiyor. Böyle bir yaklaşım önyargıları yıkar” dedi.
“Türkiye’de yaptığımız araştırmalarda, ETS henüz uygulanmamışken şirketlerin en çok belirsizlikten çekindiğini gördük. 400’ün üzerinde sanayi işletmesiyle yaptığımız ankette, firmalar üç şeyi öncelikli gördü: Kota kullanım süresinin uzun olması, ihtiyaç halinde yeterli kota alabilme ve fiyat dalgalanmalarında devletin müdahale etmesi” diyen Uyduranoğlu, “Bu pilot dönemin en büyük amacı da şirketlere sistemi öğretmek, anlamalarını sağlamak” ifadelerini kullandı.
Yeşil dönüşümün önemini vurgulayan Uyduranoğlu, “Kısa vadede bu sistem yükümlülük gibi görünebilir. Ama orta ve uzun vadede, riskleri doğru okuyup onlara yatırım yapan ekonomiler ayakta kalacak. Nature’ın son araştırması şunu söylüyor: İklim değişikliğiyle etkin mücadele edilmezse yüzyıl sonunda küresel ekonomiler yüzde 60’a kadar küçülebilir. Önlem almanın maliyeti, almamanın maliyetinden daha düşük. Dolayısıyla mesele, bir piyasa mekanizması kurmaktan ibaret değil. Bu, varoluşsal bir mesele” dedi.
“Sürdürülebilirlik konusunda farkındalığımız yüksek ancak uygulamada eksik kalıyoruz”
Ipsos Türkiye CCO ve ESG Lideri Yasemin Özen Gürelli ise İSO’nun Ipsos iş birliğiyle gerçekleştirdiği “Sanayide Sürdürülebilirlik Eğilimleri” çalışmasına değindi. 2024 yılında olduğu gibi Türkiye sanayisinin mevcut durumunu anlamak için 2025 yılı boyunca 12 bölgeye yayılan 606 sanayi şirketiyle görüştüklerini aktaran Gürelli, “Araştırmada sanayide sürdürülebilirlik eğilimlerini üç temel skor üzerinden inceledik: ‘Farkındalık’, ‘Yaklaşım’ ve ‘Uygulama’. Sonuçlara baktığımızda, sanayicilerimizin genel olarak farkındalık seviyesinin yüksek olduğunu görüyoruz. Ancak bu farkındalığın kurumsal stratejilere entegre edilmesinde eksikliklerimiz mevcut. Yaklaşım skoru ise farkındalık seviyesinin oldukça altında. Burada stratejilerin geliştirilmesi, yönetimsel ve organizasyonel değişimlerin yapılması, karbon emisyonlarının raporlanması gibi konularda gelişime ihtiyaç duyuyoruz. En zayıf olduğumuz alan ise uygulama. Bu da bize, sürdürülebilirlik gündemine ilişkin bilgi seviyemizin ve somut adımların halen sınırlı olduğunu gösteriyor. Kanun ve yönetmelikler bu noktada en önemli itici güçlerden biri olacak. İklim Kanunu ve beraberindeki yasal düzenlemeler, şirketlerimizin sürdürülebilirlik stratejilerine yasal bir zemin kazandıracak” dedi.
Uzun vadede riskleri yönetebilmek, rekabet avantajı elde edebilmek ve itibarı güçlendirebilmek için spesifik, ölçülebilir, ulaşılabilir, ilgili ve zamana bağlı stratejilerle ilerlemenin önemini vurgulayan Gürelli, “Günümüzde itibar yönetimi artık çok daha kırılgan; geçmişte yıllar süren süreçler bugün çok kısa sürede değişebiliyor. Bu nedenle riskleri yönetmek ve itibarı korumak, sadece yasal uyumun değil, proaktif bir yaklaşımın da konusu. Sürdürülebilirlik, artık sadece çevre odaklı bir gereklilik değil; aynı zamanda inovasyon, yenilikçi çözümler ve rekabet avantajı sağlayacak bir iş fırsatı. Elbette teşvikler önemli ama doğru stratejiyle şirketlerimiz bu dönüşümü kendi lehlerine çevirebilir. İklim Kanunu’nun getirdiği yasal çerçeve, sanayicilerimizin farkındalığını ve uyum çabalarını hızlandıracak. Bizim hedefimiz, sürdürülebilirliği sadece bir zorunluluk değil, büyümenin ve rekabetin temel bir unsuru haline getirmek olmalı” ifadelerini kullandı.
Etkinlik, soru-cevap bölümünün ardından sona erdi.
Paneli buradan izleyebilirsiniz.