Küresel belirsizlikler ve enerjide dayanıklılık elektrifikasyonla aşılabilir

Küresel belirsizlikler ve enerjide dayanıklılık elektrifikasyonla aşılabilir

Ember’ın raporu, belirsizliklerle dolu bir dünyada enerji güvenliğinin elektirifikasyonla sağlanabileceğine dikkat çekiyor.

Dünya ekonomileri, giderek daha kırılganlaşan küresel sistem içerisinde enerji güvenliğini yeni baştan şekillendirmek zorunda kalıyor. Ember tarafından yayımlanan “Güvensiz Bir Dünyada Enerji Güvenliği” başlıklı yeni rapor, fosil yakıtlara dayalı mevcut enerji düzeninin ülkeleri nasıl bağımlı ve savunmasız hale getirdiğini ortaya koyarken, bu bağımlılıktan kurtulmanın yolunu da net bir biçimde tarif ediyor. Rapora göre enerji güvenliğinin yolu “elektroteknoloji stratejisi” adı verilen, yerli yenilenebilir üretim ve elektrifikasyon yoluyla enerji kullanımında dönüşüm olmak üzere iki unsurdan oluşuyor.

Rapora göre, 1960’tan bu yana fosil yakıt ithalatı on iki kat artarak 2022 itibarıyla küresel birincil enerji tüketiminin üçte birinden fazlasını kapsar hale geldi. Bugün dünya nüfusunun yüzde 75’i fosil yakıt ithalatçısı ülkelerde yaşıyor. Bu da başta Avrupa, Asya ve Afrika olmak üzere pek çok bölge için ciddi bir güvenlik açığına işaret ediyor. Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülke, enerji ihtiyacının yüzde 50’sinden fazlasını ithalatla karşılıyor ve bu da enerji tedarik zincirlerinde herhangi bir aksama yaşandığında ekonomik ve sosyal hayatın felce uğrayabileceği anlamına geliyor.

Küresel ticarette artan belirsizlikler, jeopolitik krizler ve deniz yollarındaki tehditler, bu bağımlılığı daha da riskli hale getiriyor. Enerji ithalatı durduğunda üretim tesisleri kapanıyor, ulaşım aksıyor ve ülkeler ekonomik olarak büyük darbe alıyor. Geleneksel enerji güvenliği politikaları, bu riski azaltmak için ithalat kaynaklarını çeşitlendirme veya yakıt stoklama gibi yöntemlere yöneliyor. Ancak Ember raporu, bu stratejilerin artık yetersiz kaldığını ve fosil yakıt çağının sona ermekte olduğunu savunuyor.

Elektroteknolojik dönüşüm gelişmekte olan ülkeler için büyük fırsatlar sunuyor

Yeni enerji güvenliği stratejisi, elektrik üretimini yerelleştirmek ve enerjiyi kullanım alanlarında elektriğe dönüştürmekten geçiyor. Rapora göre elektrikli araçlar, ısı pompaları ve yenilenebilir enerji santralleri gibi “elektroteknolojik” çözümler sayesinde ülkeler fosil yakıt ithalatlarının yüzde 70’ini azaltabiliyor. Bu dönüşüm sadece çevreye değil, ekonomilere de büyük fayda sağlıyor ve böylelikle yıllık 1,3 trilyon dolarlık ithalat faturasının önemli bir kısmı ortadan kalkıyor. Özellikle ulaşımda elektrikli araçların yaygınlaşmasıyla petrol ithalatı ciddi oranda azalırken, konutlarda ısı pompalarının kullanımı doğalgaz bağımlılığını düşürüyor. Güneş ve rüzgâr enerjisinin yaygınlaştırılması ise elektrik üretiminde dışa bağımlılığı büyük ölçüde ortadan kaldırıyor.

Elektrifikasyonun en güçlü yönlerinden birini, dünya nüfusunun yüzde 92’sinin yaşadığı ülkelerin, enerji ihtiyaçlarının en az on katı kadar yenilenebilir enerji potansiyeline sahip olması oluşturuyor. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için bu, dışa bağımlı enerji yapısından kurtulma ve enerji arz güvenliğini sağlama konusunda büyük bir avantaj anlamına geliyor.

Raporda Çin’in izlediği yol da dikkat çekici bir örnek olarak öne çıkıyor. Çin, yerli üretimle güneş ve rüzgâr enerjisine yatırım yapıyor, elektrifikasyonu hızla yaygınlaştırıyor ve bu teknolojileri başta Küresel Güney olmak üzere diğer ülkelere de ihraç ederek küresel enerji sisteminde söz sahibi olmayı hedefliyor. Çin’in bu yaklaşımı, yalnızca ithalat bağımlılığını azaltmakla kalmıyor; aynı zamanda ekonomik büyüme, askeri kapasite ve diplomatik etkinlik açısından da stratejik avantajlar sağlıyor.

Elektroteknoloji hem çevresel hem ekonomik fayda sağlıyor

Fosil yakıt sistemleriyle elektroteknoloji arasındaki temel fark, süreklilik ihtiyacında yatıyor. Fosil yakıtlar her gün, her hafta yeniden ithal edilmek zorundayken; elektroteknolojik ürünler, bir kere ithal edildikten sonra 20-30 yıl boyunca hizmet verebiliyor. Örneğin bir güneş paneli veya batarya sistemi, kurulduktan sonra uzun yıllar boyunca yakıt ihtiyacı duymadan çalışabiliyor.

Ekonomik açıdan da elektroteknoloji daha sürdürülebilir bir seçenek sunuyor. Elektrik üretimi ve kullanımı büyük oranda sabit yatırımlara dayandığı için yakıt fiyatlarındaki dalgalanmalardan etkilenmiyor. Bu, özellikle enerji maliyetlerinin küresel krizlerde fırladığı dönemlerde büyük bir avantaj sağlıyor. Ember’in analizine göre, güneş ve rüzgâr enerjisine dayalı yerel elektrik üretimi ile elektrikli araç ve ısı pompası kullanımının toplam ithalat faturası üzerindeki etkisi, sadece çevreci değil aynı zamanda rasyonel bir ekonomik tercih olduğunu gösteriyor.

Rapor ayrıca, enerji dönüşümünün sadece enerji güvenliğiyle sınırlı olmadığını, aynı zamanda yapay zekâ, robotik, dijitalleşme ve savunma sanayii gibi stratejik alanlarda da belirleyici olacağına da dikkat çekiyor. Bu sektörler, güçlü bataryalar, ucuz ve güvenilir elektrik altyapısı gibi gereksinimlere dayanıyor ve bu da elektroteknolojiyi yalnızca çevreci değil, aynı zamanda stratejik bir yatırım alanı haline getiriyor.

Ember’in raporu, artık önemli olanın sadece fosil yakıt ithalatına alternatif bulmak değil; bütünsel bir enerji dönüşümünü mümkün kılmak olduğunu vurguluyor. Bu dönüşümün merkezinde ise elektrik üretiminin yerelleştirilmesi, enerji kullanımının elektrifikasyonla yeniden yapılandırılması ve yenilenebilir teknolojilere sistematik geçiş yer alıyor. Rapora göre ülkeler, ya bu dönüşümün öncüsü olup enerji bağımsızlıklarını ve ekonomik istikrarlarını garanti altına alacaklar ya da küresel belirsizliklerin dalgaları içinde savrulmaya devam edecekler.

Paylaş