Türkiye sanayisinin dönüşümü, rekabet gücü ve sürdürülebilir kalkınma için kritik önem taşıyor

Türkiye sanayisinin dönüşümü, rekabet gücü ve sürdürülebilir kalkınma için kritik önem taşıyor

SHURA’nın değerlendirmesi, Türkiye sanayisinin düşük teknoloji ve yüksek karbon yoğunluğundan sıyrılarak sürdürülebilir büyümeye odaklanması gerektiğini vurguluyor.

Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının ve küresel rekabet gücünün en önemli dayanaklarından biri olan sanayi sektörü, mevcut üretim yapısıyla önemli bir dönüşüm ihtiyacı içinde bulunuyor.

SHURA Enerji Dönüşüm Merkezi tarafından hazırlanan yeni bir değerlendirme, düşük teknolojiye dayalı, karbon yoğun ve düşük katma değerli üretim yapısına sahip olan sanayilerin makroekonomik dengesizliklere ve dış ticaret açığının derinleşmesine yol açtığını ortaya koyuyor.

Türkiye, Gayrisafi Yurt İçi Hasılası’nın yaklaşık yüzde 20’sini ve ihracatının yüzde 88’ini sanayi sektörü üzerinden gerçekleştiriyor. Ancak SHURA’nın değerlendirmesine göre, sanayinin büyük bir bölümü düşük ve orta-düşük teknolojili sektörlerden oluşuyor. Gıda, tekstil, kâğıt, mobilya gibi düşük teknolojili; ana metal, cam-çimento-seramik gibi orta-düşük teknolojili alanlar, Türkiye’de toplam katma değerin yüzde 67’sini ve istihdamın yüzde 79’unu oluşturuyor.

Bu üretim yapısı, Türkiye’nin ortalama katma değer oranını sadece yüzde 23 seviyesinde tutuyor. Oysa SHURA, daha yüksek teknolojili sektörlere ve daha karmaşık ürünlere yönelim ile bu oranın orta vadede yüzde 30’a çıkarılabileceğine dikkat çekiyor.

SHURA’nın değerlendirmesi, düşük teknolojili sektörlerin sadece ekonomik değil, çevresel açıdan da ciddi maliyetler doğurduğuna işaret ediyor. Toplam karbon salımının yüzde 88’inin bu sektörlerden gelmesi ve sanayi enerji tüketiminin yüzde 80’inin yine bu sektörler tarafından gerçekleştirilmesi, sanayinin yeşil dönüşüm ihtiyacını acil bir gündem maddesi haline getiriyor.

Üstelik bu sektörler, yüksek ithal girdi bağımlılığı nedeniyle dış ticaret açığını büyütürken ulusal gelir artışını da sınırlandırıyor. İstihdamın düşük ücretli işlerde yoğunlaşması da ulusal refahın artışını engelleyen bir diğer önemli sorun olarak öne çıkıyor.

Küresel düzeyde ise Avrupa Birliği’nin (AB) hayata geçirdiği Net Sıfır Sanayi Yasası ve Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi karbon salımına ilişkin yeni regülasyonlar, Türkiye’nin mevcut sanayi yapısıyla rekabet gücünü korumasını zorlaştırıyor. Dolayısıyla bu gelişmeler, Türkiye’nin sanayi üretim yapısını, düşük karbonlu ve yüksek katma değerli üretime geçiş yapacak şekilde yeniden tasarlamasını zorunlu kılıyor.

Türkiye sanayisinin hangi adımları atması gerekiyor?

Türkiye’nin karşı karşıya olduğu bu zorluklara yanıt olarak önerilen çözüm, yalnızca yeşil ve dijital dönüşümlerle sınırlı bir sanayi politikası değil, çok daha kapsamlı ve kapsayıcı bir stratejinin hayata geçirilmesi olarak öne çıkıyor. SHURA, yeni sanayi politikasının karbonsuzlaşma, sanayi ekosisteminin güçlendirilmesi, teknoloji seviyesinin artırılması, temel sektörlerin desteklenmesi ve bütüncül sürdürülebilir kalkınma ilkelerine dayanması gerektiğini vurguluyor. Böyle bir yaklaşım, yalnızca çevresel hedefleri değil, aynı zamanda Türkiye’nin ekonomik büyümesini ve refahını da destekleyecek bir dönüşümü mümkün kılıyor.

Değerlendirme, sanayinin rekabet gücünün artırılması için çeşitli adımların atılması gerektiğini belirtiyor:

  • Düşük katma değerli ve karbon yoğun alanlarda üretim ağırlığının azaltılması, enerji verimliliğinin artırılması,
  • Uluslararası tedarik zincirlerine entegrasyonun güçlendirilerek yeşil dönüşümün sunduğu rekabet fırsatlarından yararlanılması,
  • Daha yüksek teknoloji ürünlere yönelinmesi ve böylece sanayinin ortalama katma değer oranının artırılması,
  • Sanayi, ulaştırma, finans ve ticaret politikalarının bütüncül bir şekilde ele alınarak Net Sıfır hedefleriyle uyumlu bir kalkınma sağlanması, değerlendirmede yer alan başlıca öneriler arasında yer alıyor.

Değerlendirme, bu dönüşümün gecikmesi halinde, Türkiye’nin ihracat pazarlarında karşılaşacağı maliyet artışları ve pazar kayıplarının sanayi sektörünü ve genel ekonomik büyümeyi ciddi biçimde tehdit edebileceği uyarısında bulunuyor.

Değerlendirmede Türkiye’nin sanayideki mevcut yapısının sınırlarını aşarak, daha dirençli, rekabetçi ve sürdürülebilir bir üretim modeline geçmesinin büyük önem taşıdığı belirtiliyor. SHURA’nın değerlendirmesi, yalnızca bir dönüşüm çağrısı değil, aynı zamanda Türkiye’nin küresel ekonomi içinde güçlü bir aktör olabilmesi için izlemesi gereken yol haritasının da temel taşlarını ortaya koyuyor.

Paylaş