Döngüsellik açığı, küresel ekonomideki krizi derinleştiriyor

Döngüsellik açığı, küresel ekonomideki krizi derinleştiriyor

“Döngüsellik Açığı 2025” raporu, günümüz ekonomik sisteminin sürdürülebilir olmadığını ortaya koyuyor.

İklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı ve kaynak kıtlığı gibi sorunlarla birlikte derinleşen çevresel krizler, mevcut doğrusal ekonomik modelin sürdürülebilir olmadığını gösteriyor. “Al, kullan, at” yaklaşımına dayalı bu model, doğal kaynakların hızla tükenmesine ve atık miktarının kontrolsüz şekilde artmasına neden oluyor. Bu bağlamda döngüsel ekonomi, sürdürülebilir bir gelecek için umut vadeden bir yaklaşım olarak öne çıkıyor.

Döngüsel ekonominin temelinde, kaynakların daha uzun süre sistem içinde tutulması, atığın en aza indirilmesi ve ürünlerin yeniden kullanımının sağlanması yer alıyor. Üretim ve tüketim süreçlerinin yeniden tasarlanmasını öngören bu model, enerji verimliliğini artırırken karbon emisyonlarını da azaltıyor.

Ancak “Döngüsellik Açığı 2025” raporu, bu geçiş sürecinde etkili bir ilerleme sağlanamadığını ve dünyanın döngüsel dönüşüm konusunda alarm verici bir şekilde geriye gittiğini gösteriyor.

Rapora göre, küresel ekonomide kullanılan malzemelerin yalnızca yüzde 6,9’u ikincil (geri dönüştürülmüş) malzemelerden oluşuyor. Bu oran 2018’de yüzde 9,1 iken, 2023’te yüzde 7,2’ye kadar gerilemişti. 2024 yılında gerçekleşen düşüşün başlıca nedeni ise ikincil malzeme kullanımındaki hafif artışa rağmen, birincil malzeme tüketiminin çok daha hızlı artması olarak gösteriliyor.

Rapor, son 50 yılda dünya genelinde malzeme çıkarımının üç katına çıktığına dikkat çekerek, mevcut gidişat değişmezse 2060 yılına kadar bu miktarın yüzde 60 daha artmasının beklendiğini belirtiyor.

Rapora göre, şu anda geri dönüştürülmeyen tüm atıklar geri dönüştürülse bile, döngüsellik oranı sadece yüzde 25’e ulaşabiliyor. Ancak bu çerçevede sadece geri dönüşüme odaklanmak yeterli olmuyor; üretim ve tüketim sistemlerinin de yapısal olarak yeniden tasarlanması gerekiyor.

Bununla birlikte rapor, insanlığın doğanın sınırlarını da aştığını gösteriyor. Raporda 2023 itibarıyla hayati önem taşıyan dokuz gezegensel sınırdan altısının ihlal edilmiş durumda olduğu görülüyor. Bu kapsamda küresel kaynak kullanımının sera gazı emisyonlarının yüzde 67’sinden ve biyoçeşitlilik kaybı ile su stresi gibi çevresel sorunların yüzde 90’ından sorumlu olduğu belirtiliyor.

İş dünyasına büyük sorumluluk düşüyor

Rapor, döngüsel ekonomiye geçişin artık bir tercih değil, zorunluluk haline geldiğini ortaya koyuyor. Bu geçişin başarılı olması için hükümetlerin liderlik etmesi, şirketlerin ise proaktif davranması gerekiyor.

Raporda, hükümetlerin döngüsel girişimleri destekleyen net bir vizyon belirlemesi, vergileri bu yönde dönüştürmesi, doğrusal ekonomi faaliyetlerini destekleyen sübvansiyonları sonlandırması ve kamu fonlarını döngüsel projelere yönlendirmesi gibi adımların, sürdürülebilir üretim ve tüketim alışkanlıklarının geliştirilmesinde büyük önem taşıdığı belirtiliyor.

Bununla birlikte raporda iş dünyasına da çağrı yapılarak, döngüsel tasarımı benimsemeleri, ürün ömürlerini uzatmaları ve değer zinciri genelinde iş birliği içinde çalışmaları gerektiği vurgulanıyor. Bu kapsamda ham madde kullanımının azaltılması, doğal ekosistemlerin korunması, mevcut stokların değerlendirilmesi, fosil yakıt bağımlılıklarının azaltılması ve atık yönetiminin güçlendirilmesi gibi adımlar öneriliyor.

Rapor, döngüsel ekonomiyi benimseyen şirketlerin rekabet avantajı elde edebileceğini, yeni gelir modelleri geliştirebileceğini, kaynak kıtlığı ve jeopolitik belirsizliklere karşı dayanıklılık kazanabileceğine de dikkat çekiyor.

Paylaş