Rusya-Ukrayna Krizinin Enerji ve İklim Boyutu

Rusya-Ukrayna Krizinin Enerji ve İklim Boyutu

Ukrayna’da yaşanan gerilimin ayrılmaz bir parçasını enerji sorunu oluşturuyor.

Rusya, Avrupa’ya ithal ettiği gazı keserse ne olur? Avrupa, fosil yakıtları kesme taahhütlerine rağmen neden doğalgaza bu kadar bağımlı? Ukrayna’da son yıllarda yaşanan şiddetli kuraklık, yeni krizlere yol açar mı? Rusya-Ukrayna krizinin iklim ve enerji boyutunu uluslararası gazeteci ve uzmanların görüşleriyle İSO Yeşil Blog için derledik.

Avrupa’da özellikle de Almanya’da ısıtma için kullanılan gazın çoğu uzun süredir Rusya tarafından tedarik ediliyor. Rus gazını Baltık Denizi kıyısından başlayarak deniz boyunca Avrupa’ya taşımayı hedefleyen Kuzey Akım 2 (Nord Stream 2) projesi bu kapsamda gündeme gelen en önemli konulardan biri. Rusya Devlet Başkanı Putin’in 24 Şubat Perşembe günü erken saatlerde Ukrayna’ya operasyon düzenlemesinden sonra Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Kuzey Akım 2 projesi için nihai onayları durdurdu. Benzer şekilde ABD de boru hattını inşa eden şirkete çeşitli yaptırımlar uyguladığını açıkladı.

ABD ve bazı Avrupa ülkeleri, Avrupa’yı Rusya’ya daha bağımlı hale getireceği ve jeopolitik bir silah olarak kullanılabileceği gerekçesiyle Kuzey Akım 2 projesine uzun süredir karşı çıkıyordu. Kuzey Akım 2 boru hattı hakkında bugüne kadar çokça haber yapılsa da Covering Climate Now’dan Mark Hertsgaard’ın da yazdığı gibi Ukrayna-Rusya krizinin iklim boyutu çoğunlukla göz ardı ediliyor. Hertsgaard, çok sayıda ülkenin askeri yetkililerinin ve güvenlik analistlerinin iklim değişikliğini on yıllardır planlarına dahil ettiğine dikkat çekerek, “İklim bilimini küçümseyen ve iklim eyleminden kaçınan eski ABD Başkanı George W. Bush döneminde bile Pentagon, kuraklık gibi iklim felaketlerinin Hindistan ve Pakistan arasındaki nükleer savaş dahil askeri çatışmaları nasıl tetikleyebileceğini araştırıyordu” ifadelerini ekliyor.

Ukrayna yıllardır kuraklıkla boğuşuyor

Ukrayna-Rusya kriziyle ilgili olarak Mark Hertsgaard tarafından dikkat çekilen bir başka iklim hikayesi ise Ukrayna’nın son yıllarda boğuştuğu kuraklık. Ukrayna uzun yıllardır dünyanın en verimli tarım alanları arasında yer alsa da iklim değişikliği nedeniyle üretim önemli ölçüde azalmış durumda. Bu durum dünya çapındaki gıda fiyatlarının istikrarını da tehdit ediyor. Atlantik Konseyi tarafından geçen yıl yayımlanan bir rapor kuraklığın Ukrayna’nın tahıl ihracatı üzerindeki etkilerine vurgu yaparak şiddetli kuraklık nedeniyle üretimin yıldan yıla keskin düşüşler kaydettiğine dikkat çekiyor. Hertsgaard’a göre Ukrayna gibi önemli bir tarım gücünün birdenbire çok daha az gıda üretmeye ve çok daha azını ihraç etmeye başlaması hem ülke içinde hem de dışında insani ve siyasi krizlerin tetikleyicisi olabilir, çünkü daha az üretim daha yüksek gıda fiyatları anlamına geliyor.

Hertsgaard, kuraklığın ve gıda üretiminin düşmesinin tetikleyebileceği insani ve siyasi krizlere örnek olarak Suriye’de yaşananları gösteriyor: “2013’te New York Times’den Thomas Friedman’ın yaptığı haber, iklim değişikliğinin körüklediği şiddetli kuraklığın günümüzün en şiddetli iç savaşlarından birini nasıl tetiklediğini gösterdi. Suriyeli bir ekonomist olan Samir Aita, Friedman’a kuraklığın doğrudan savaşa yol açmadığını ancak Beşar Esad’ın kuraklığın tehlikeye attığı insanları korumadaki başarısızlığının çiftçileri ve çocuklarını bile politize ettiğini söylüyordu. Başka bir raporda da kuraklığın Arap Baharı ayaklanmalarını hızlandırdığı gösteriliyordu.” Kısacası, emisyonlar ve küresel sıcaklıklar artmaya devam ettikçe kuraklığın ABD, Ukrayna ve dünyanın diğer birçok bölgesini etkilemeye devam edeceğini vurgulayan Mark Hertsgaard, kuraklığın gıda üretiminin azalması ve sosyal istikrarın bozulmasından yeni savaşlara kadar çok büyük sonuçları olabileceğinin altını çiziyor.

Rusya, Avrupa’ya ithal ettiği gazı keserse ne olur?

Grist’ten Shannon Osaka ise Rusya ve Ukrayna arasındaki krizi Avrupa’nın Rusya’dan tedarik ettiği gaz açısından değerlendiriyor. Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 40’ını sağlayan Rusya’nın gaz akışını tamamen kesme durumunda olabileceklere dikkat çeken Osaka, böyle bir durumda Avrupa Birliği’nin ABD’den ve yurtdışından daha da fazla sıkılaştırılmış doğalgaz ithal etmek zorunda kalacağını söylüyor.

Peki, Avrupa bu noktaya nasıl geldi? 2050 yılına kadar ekonomilerindeki tüm karbon emisyonlarını kesme sözü veren İngiltere ve Avrupa Birliği neden Rusya’dan ithal edilen bir fosil yakıta bu kadar bağımlı? Osaka’ya göre bu bağımlılığın nedenlerinden biri Avrupa’nın fosil yakıtlardan kurtulma stratejisinde aranmalı: “Avrupa, 1990’da elektriğinin yüzde 40’ından fazlasını kömürden üretti. 2019’a kadar ise kömürden elektriğin sadece yüzde 19’u üretilirken boşluğu doğalgaz ve yenilenebilir enerji doldurdu. Doğalgaz kömürden daha az karbon emisyonuna neden oluyor ve elektrik ve ısınma talebinin arttığı kış aylarında daha güvenilir enerji sağlıyor. Ancak Avrupa, dünyanın en büyük üreticileri olan ABD, Rusya ve İran ile karşılaştırıldığında doğalgazdan pek bir şey kazanmıyor. Hollanda gibi ülkelerin gaz çıkarımından kaynaklı depremlerle ilgili endişeler nedeniyle operasyonlarını sonlandırmasıyla da Avrupa Birliği’nin yerel doğalgaz üretimi gittikçe düşüyor.”

Avrupa’nın doğalgaz sorununu çözmek için ithalata yöneldiğini ama orada da sorunlarla karşılaştığını belirten Osaka doğalgazın boru hatları yoluyla ya da gazın soğutulup sıvılaştırılmış doğalgaza (LNG) dönüştürülerek kargo gemileri yoluyla olmak üzere iki tane ithal seçeneği bulunduğuna dikkat çekiyor: “2000’lerin ortalarında başlayıp sonlarına kadar devam eden ‘gaz savaşları’ sırasında Rusya, doğalgaz arzını Ukrayna üzerinden birçok kez keserek Avrupa pazarlarını sarstı ve politika yapıcıların daha istikrarlı gaz ithal etme yollarını aramasına neden oldu. Avrupa, LNG’yi tekrar gaz haline dönüştürmek için ithalat terminalleri inşa etti ve aynı zamanda Kuzey Afrika, Orta Doğu, Asya ve ABD’den de gaz almaya başlayarak arz kaynaklarını çeşitlendirmeye başladı.”

“Doğalgaz Avrupa’nın enerji karışımında kritik ve zor bir rol oynuyor”

Ancak Avrupa’nın doğalgaz arz kaynaklarını çeşitlendirmesi yeterli olmadı, çünkü ekonominin doğalgaz fiyatlarının yukarı çıkmasına neden olacak şekilde canlanması, Avrupa’da yenilenebilir enerjinin normalden daha az üretilmesi ve Rusya’nın Batı Avrupa’nın gaz depolama merkezlerini doldurmaması gibi nedenler, doğalgaz sisteminin zorluklarla karşılaşmasına neden oluyordu. Osaka’nın Washington Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi Enerji ve Jeopolitika Kürsüsü Başkanı Nikos Tsafos’dan aktardığına göre bu sorunun bir kısmı doğalgazın Avrupa’nın enerji karışımında kritik ve zor bir rol oynamasından kaynaklanıyor: “Örneğin İngiltere’de kış mevsiminde gaz talebi yaza göre iki katına çıkar. Bu da Avrupa’nın ya çok fazla doğalgaz depolaması gerektiği ya da yılın en yüksek talep döneminde gazı yurtdışından alması gerektiği anlamına geliyor.”

Bazı araştırmacılara göre ise Avrupa’nın doğalgaz sorunu, arzı çeşitlendirebilmesine rağmen talebi azaltamamasından kaynaklanıyor. Brüksel’deki Avrupa Reform Merkezi araştırmacılarından Elisabetta Cornago, geçtiğimiz on yılda borulu gaza olan bağımlılığı azaltmak için LNG terminallerinin ve LNG’yi kıta boyunca taşımak için yeni ara bağlantıların inşa edilmesine rağmen, “İş hane halklarına ve işletmelere enerji verimliliği konusunda yatırım yapmaya gelince her şey çok yavaş işliyor,” diyor. Columbia Üniversitesi Küresel Enerji Politikası Merkezi’nde araştırmacı olan Anne-Sophie Corbeau ise, Avrupa’nın en yoksul vatandaşlarının aynı zamanda kötü yalıtılmış ve cereyanlı evlerde yaşadıklarını söylüyor: “Bu insanların enerji faturaları çok yüksek geliyor ve doğalgaz fiyatları arttığında en çok onlar zarar görüyor, ancak konut tadilatlarına harcayabilecekleri bir paraya sahip değiller.”

“Avrupa zorlu bir denklemle karşı karşıya”

Osaka’ya göre önümüzdeki on yıl için Avrupa zorlu bir denklemle karşı karşıya: Fosil yakıt kullanımını tamamen kesme sözü verilirken yeterli doğalgaz arzı nasıl karşılanacak? Avrupa kamu hizmetleri ve enerji şirketleri de benzer problemleri çözmek için uğraşıyor: Uzun vadeli iklim hedeflerini riske atabilecek kısa vadeli ve daha istikrarlı doğalgaz sözleşmeleri yapmalı mı? İstikrarlı bir arz sağlamak için gaza mı yatırım yapmalı yoksa yenilenebilir enerji kaynaklarına mı yönelmeli? Osaka, tüm doğalgaz krizinin altında enerji fiyatları çok yükselirse Avrupalıların fosil yakıttan kurtulma çabalarından vazgeçeceğine dair bir korkunun da yattığına dikkat çekiyor: “2020’de ortalama bir Avrupalı enerji için yaklaşık 1200 avro ödedi, geçen yıl ise bu rakam 1850 avroya yükseldi. Fransa’da sadece birkaç yıl önce gerçekleşen ‘sarı yelekliler’ protestoları hala Avrupalıların hafızalarında yer alıyor ve böyle bir krize neden olabilecek tek emtia doğalgaz da değil. Bugün böyle bir krizin nedeni doğalgaz veya petrolken yarın piller için kullanılan lityum ya da rüzgar tribünlerindeki bakır olabilir. Büyük soru şu: Avrupa’da karbondan arındırılmış, istikrarlı ve uygun maliyetli bir enerji sistemi nasıl kurulabilir?”

“Rusya-Ukrayna krizi yenilenebilir enerjiye talebi artırabilir”

Rusya-Ukrayna krizinin tırmanması Avrupa hükümetlerinin ABD ve Cezayir’den sıvılaştırılmış doğalgaz almasına neden olsa da bazı iklim savunucularına göre bu kriz Avrupa’nın genelinde yenilenebilir enerji kaynaklarının daha hızlı yayılmasını da sağlayabilir. Örneğin, Karbonsuz Avrupa (Carbon-Free Europe) kampanya grubu Kuzey Akım 2’ye ara vermenin temiz enerjiye daha fazla yatırım yapılmasını tetikleyebileceğini söylüyor ve Avrupa’ya ihtiyaç duyduğu özerkliği veren yenilenebilir ve sıfır karbonlu yakıtlara doğru bir hareket görüleceğini ekliyor. Enerji politikası uzmanı Dr. Jeff Hardy, Ukrayna’ya yapılan saldırının fosil yakıtları bırakmak için güçlendirici olduğunu vurgularken, iklim bilimci Dr. Ella Gilbert bu krizden sonra yenilenebilir kaynaklara geçilmemesi durumunda kömür veya kaya gazı gibi daha kirli fosil yakıtların daha fazla kullanılabileceği konusunda uyarıda bulunuyor.

Yenilenebilir enerji ilk defa 2020’de Avrupa’da bir numaralı güç kaynağı oldu ve fosil yakıtlardan elektriğin yüzde 37’si üretilirken yenilenebilir enerjiden yüzde 38’i üretildi. Avrupalı yetkililer bu rakamların teşvik edici olduğunu kabul etse de 2030’a kadar net emisyonları en az yüzde 55 oranında azaltma ve 2050’ye kadar iklim nötr olma hedeflerine ulaşabilmek için çok daha fazlasının yapılması gerektiğini vurguluyor.

 

Paylaş