, ,

Yeşil dönüşüm, pek çok yeni fırsatı bünyesinde barındırıyor

Yeşil dönüşüm, pek çok yeni fırsatı bünyesinde barındırıyor

İklim krizi ülkeleri düşük karbonlu ekonomiye geçmeleri konusunda zorluyor ve bu geçiş birçok fırsatı da bünyesinde barındırıyor.

Günümüzde yaşanan ekonomik istikrarsızlık, artan enflasyon, finansmana erişimde yaşanan zorluklar, enerji ve gıda krizi gibi pek çok sorun, ülkelerin emisyon azaltımına öncelik vermemesine neden oluyor.

Ancak iklim değişikliğinin etkileri arttıkça, ülkeler de iklim felaketini önlemek için emisyonların azaltılması konusunda hemfikir olmaya başlıyor. Dolayısıyla er ya da geç yaşanacak olan değişim küresel ekonomiyi de kasıp kavuracak. Bu değişim doğrultusunda çevreyi kirleten ürün ve hizmetlere olan talep ciddi oranda azalacak ve çevre dostu olanlara yönelik talep hızla artacak.

Ancak pek çok ülke için gerekli olan bu değişim, birçok belirsizliği de beraberinde getiriyor. Kesin olan şu ki, dekarbonizasyon pek çok alanda sıfırdan yatırım yapılmasını gerektirecek. Ancak henüz bu alanda öncü konumda olan bir ülke yok. Dolayısıyla bu alanda harekete geçmek, olağanüstü fırsatları da beraberinde getirecek.

Hangi teknolojilerin düşük karbonlu ekonomiye güç vereceği, hangi malzemelere ve üretim kapasitelerine ihtiyaç duyulacağı veya dünyada bu alanda yapılacak hangi düzenlemelerin kalıcı olacağı henüz öngörülemiyor. Bütün bu belirsizlikler, şimdiden harekete geçen ve günden güne bu alanda uzmanlaşan ülkeler tarafından çözüme kavuşturulacak.

Zaman giderek daralıyor. Çok geç olmadan, harekete geçenler büyük bir kazanç elde edecek. Ancak fırsatları ve riskleri değerlendirip, doğru bir strateji geliştirmeyi hedefleyen hükümetler ve işletmelerin dikkate alması gereken bazı hususlar var.

Madencilik sektörünü radikal bir değişim bekliyor

Küresel emisyonların yüzde 70’inden fazlası enerji kullanımından kaynaklanıyor. Dekarbonizasyon için, dünyanın hâlihazırda fosil yakıtlarla yaptığı faaliyetleri elektrik enerjisinden sağlaması ve sağlanan elektriği rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından üretmesi gerekiyor. Bu dönüşüm, büyük miktarlarda güneş panelleri, rüzgâr türbinleri ve kapasitörlerin yanı sıra lityum-iyon piller gibi enerji depolamaya yarayan mekanizmalar gerektirecek. Elektriği hidrojene ve hidrojeni elektriğe geri dönüştürmek için elektrolizörlere ve yakıt hücrelerine de ihtiyaç duyulacak. Ancak bu teknolojilerin üretiminde ağırlıkla metaller ve nadir toprak elementleri kullanılıyor.

Metaller ve nadir toprak elementleri açısından oldukça yoğun olan bu ürünlerin çıkarılması, madenciliğin gelişimini de sağlayacak. Ancak madencilik enerji yoğun bir endüstri. Dolayısıyla madencilikte kullanılan enerjinin de yeşil olmasına yönelik baskılar giderek artacak. 

Dünya karbonsuzlaşma yolunda ilerlerken, bazı endüstriler büyüyecek ve diğerleri küçülecek. Dolayısıyla işletmelerin üretim aşamasında veya tedarik zincirlerinde yüksek emisyon değerlerine sahip alanları tespit etmesi ve yeşil dönüşüm yolunda harekete geçmesi hayati önem taşıyacak. Yeşil dönüşümü gerçekleştiremeyen işletmeler çok yakın bir gelecekte finansmana erişimde zorlanacak.

Kaynakların doğru yönetilmesi çok önemli

Yenilenebilir enerji üretimi maliyetinin çoğu, gerekli ekipmanların satın alınmasından oluşuyor. Geriye parlayan güneş, esen rüzgâr ve yağan yağmur kalıyor.

Ancak bu, yenilenebilir enerji maliyetlerinin her ülkede aynı olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü devlet teşvikleri, banka kredileri gibi finansmana erişim ülkeden ülkeye çeşitlilik gösterebiliyor.

Dolayısıyla makroekonomik yönetim, sermaye maliyetinin ve dolayısıyla bir ülkenin yeşil enerjide rekabet gücünün de kritik belirleyicilerinden biri olarak öne çıkıyor.

Dünya, makroekonomik parametreler ve madencilik sektörü yönetişimindeki başarısızlıklar nedeniyle doğal kaynaklarını çarçur eden ülkelerle dolu. Örneğin, Venezuela dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip. Ancak petrol üretimi, sermaye piyasalarını korkutan petrol kamulaştırması ve kötü makroekonomik yönetim nedeniyle 1998’de zirveye çıktığından bu yana yüzde 80 oranında düştü. Kaynakların yanlış yönetilmesi, yeşil geçiş için gerekli lityum, kobalt, bakır, alüminyum ve nikel gibi metaller açısından zengin ülkeleri de benzer bir durumla karşı karşıya bırakabilir.

Teknolojik gelişmeler yakından takip edilmeli

Günümüzde yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen bir megavat saatlik güneş enerjisi, fosil yakıt kullanılarak üretilen aynı miktardaki megavattan daha ucuza mal oluyor. Bu gelişme, on yıl önce hayal bile edilemezdi. Tıpkı akıllı telefonların, çalar saatin, kameranın, müzik oynatıcılarının ve bilgisayarın yerini alabileceğinin hayal edilemediği gibi… Dolayısıyla net sıfıra giden yolda hangi teknolojilerin ön plana çıkacağını öngörmek de oldukça zor.

Ancak halihazırda gelişme aşamasında olan birçok teknoloji var. Bu teknolojiler bilimsel makalelerde ve patentlerde bir fikir olarak başlıyor ve pilot denemeleri gerçekleştirildikten sonra nihayetinde ticari tesislerde faaliyete geçiyor. Dolayısıyla işletmelerin dünya çapında gerçekleşen girişimleri yakından takip etmesi gerekiyor.

Teknolojik gözetim, endüstri tarafından düzenli olarak yapılıyor. Ancak hükümetlerin çoğu bu konuda yetersiz kalıyor. Örneğin İsrail ve Singapur, AR-GE çalışmalarını takip etmek ve gerektiğinde projeleri hayata geçirmek için bakanlıklarında bilim insanlarını görevlendiriyor.

Şili’deki büyük lityum kaynakları göz önüne alındığında hükümet, maliyetleri azaltabilecek ve lityum kullanımını artırabilecek teknolojilerin öncüsü olabilmek adına dünyanın pek çok üniversitesinde görev alan bilim insanlarından oluşan bir konsorsiyumla birlikte çalışıyor.

Karbon depolama pazarı geliştirilebilir

Ormansızlaştırılmış alanları yeniden ağaçlandırarak veya mevcut ormanları koruyarak karbon kredisi elde edilebilir. Ancak karbon fiyatlarının küresel olarak eşitlenmesi gerekiyor. Dolayısıyla küresel bir karbon fiyat düzenlenmesi için iş birliği yapılması ve güvenilir karbon kredileri için kurumların geliştirilmesi gerekiyor.

Öte yandan tutulan karbonu depolamak için ideal olan jeolojik oluşumların araştırılması ve nerede bulunduklarından ne kadar karbon depolayabileceklerine kadar kapsamlı bir rapor hazırlanması bu alanın geliştirilmesi için önem taşıyor. Böylelikle bu jeolojik oluşumlar üzerinden mülkiyet hakları tanınarak yatırım gerçekleştirilebilmesinin ve depolama alanından kira tahsil edilebilmesinin önü açılabilir.

Şimdiye kadar mevzuat, insanların değerli materyalleri toprağa gömmek yerine topraktan çıkaracaklarını varsayarak düzenlendi. Dolayısıyla bu çalışma çeşitli zorluklar barındırabilir. Ancak başarılı olunduğu takdirde uzun vadeli bir karbon depolama pazarı geliştirmekle birlikte dünyanın karbondan arındırılmasına da yardımcı olunabilir.

Her ülke zayıf olduğu konuda gelişim gösterebilir

Günümüzde hiçbir ülke geleceği şekillendirecek teknoloji ve endüstrilerde üstün değil. Ama bazı ülkeler bu alanda gelişecek ve bazıları da gelişemeyecek. 

Ülkeler ilk grupta yer almak için ne yapmalı? Çoğu zaman ülkelere iyi olmadıkları alandan kaçınmaları ve iyi oldukları alanlara yönelmeleri tavsiye edilir. Ancak iyi bir planlama ve istikrar ile her ülke zayıf olduğu konuda gelişim gösterebilir. Örneğin Fransa, şarap ve peynir konusunda uzun bir geçmişe sahip olsa da aynı zamanda ticari uçaklar ve hızlı tren üretiminde de başarılı bir konumda yer alıyor.

Dolayısıyla stratejik yatırımları ve küresel yetenekleri çekmeye odaklananlar ve üniversiteler başta olmak üzere araştırma programlarını destekleyerek teknolojik atılımların önünü açanlar kazanacak.

Henüz yeni gelişmekte olan bir alan olduğu için, bu değişim yeni oyuncuların da katılımına açık. Her ülke bu yeni gelişen alanda öncü konumuna gelme potansiyeline sahip ve bu potansiyeli değerlendirenlerin getirileri de çok büyük olacak.

 

 

Paylaş