,

Yeşil Mutabakat plastik sektörünü nasıl etkileyecek?

Yeşil Mutabakat plastik sektörünü nasıl etkileyecek?

“AB Yeşil Mutabakatı Sanayi Stratejileri Bilgilendirme Semineri II” etkinliğinde plastik sektörünü bekleyen yeni ticari düzenlemeler değerlendirildi.

Plastik sektörü, Avrupa Birliği (AB) Yeşil Mutabakatı kapsamında hedeflenen karbon nötr ve döngüsel ekonomi modeline ulaşılabilmesi için dönüşümün sağlanması gereken öncelikli sektörler arasında yer alıyor. Dolayısıyla Avrupa’nın en büyük proses kapasitelerinden birine sahip, AB ile yoğun ticari ilişkiler içerisinde olan Türkiye’deki plastik sektörünün, AB Yeşil Mutabakatı’nda belirtilen yeni ticari düzenlemeler devreye girmeden hazırlıklı olması önem taşıyor.

Bu bağlamda İstanbul Sanayi Odası (İSO) ve İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) ortaklığında İstanbul Kalkınma Ajansı Yenilikçi İstanbul Mali Destek Programı “Döngüsel Ekonomi ve Kaynak Verimliliği Platformu Projesi” kapsamında “AB Yeşil Mutabakatı Sanayi Stratejileri Bilgilendirme Semineri II” plastik sektörü özelinde gerçekleştirildi. Seminerde AB Yeşil Mutabakat konusunda bütüncül bir bakış açısıyla, sektör özelinde neler getireceğine dair bilgilendirme yapıldı.

İSO Genel Sekreter Yardımcısı Burçin Değirmencioğlu ve SKD Türkiye Genel Sekreteri Konca Çalkıvik’in ev sahipliğinde gerçekleştirilen etkinliğe, Ticaret Bakanlığı Uluslararası Anlaşmalar ve AB Genel Müdürlüğü AB Tek Pazar ve Yeşil Mutabakat Dairesi Başkanı Gülizar Yavaş, Plastik Sanayicileri Federasyonu Genel Sekreteri Murat İnkün, TÜDAM Değerlendirilebilir Atık Malzemeler Sanayiciler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Burkasan Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Kılıç konuşmacı olarak katıldı.

Türkiye enerji ve lojistik açısından önemli avantaja sahip

AB Yeşil Mutabakatı ve Türkiye’nin uyum sürecine dair konuşma yapan Ticaret Bakanlığı Uluslararası Anlaşmalar ve AB Genel Müdürlüğü AB Tek Pazar ve Yeşil Mutabakat Dairesi Başkanı Gülizar Yavaş, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın (SKDM) detaylarının henüz netleşmediğinin altını çizerek, “Gömülü emisyonların nasıl hesaplanacağı, emisyonların nasıl doğrulanacağı, doğrulayıcı kuruluşların nasıl yetkilendirileceği, raporlamada hangi kriterlerin getirileceği gibi detaylar ikinci mevuzatla kesinleşecek. Dolayısıyla SKDM mevzuatı henüz netleşmediği için, AB’de SKDM kapsamında yerleşik bir doğrulayıcı veya akreditasyon kuruluşu yok. Bu konuda belge verdiğini iddia eden kuruluşlar olduğuna dair bakanlığımıza bilgi geliyor. Ancak böyle bir yetkilendirilmiş kuruluş henüz yok. Halihazırda AB’de yerleşik emisyon ticaret sistemi doğrulayıcıları bulunuyor ancak bunlar SKDM kapsamında atananlar arasında yer almıyor.” dedi.

Yavaş, SKDM kapsamında Türkiye’nin avantajlı konumda olduğunu ifade ederek, “Hem üreteceğimiz ürün hem tüketiciye ulaştırma boyutu hem de atık ve ikincil ham maddeye gelme boyutlarını bugünden ekotasarım çatısı altında çalışıyor olmamız lazım. Şirketlerin atık toplamasıyla ilgili neler yaptığı, müşterilerine neyi beyan ettiği, çevreyle ilgili yükümlülüklerini yerine getirdiklerine dair ne gibi ekstra şeyler sunduğu, bütün bunlar rekabette Türkiye’yi öne geçirecek unsurları oluşturuyor. Eğer şirketler dönüşümü sağlayabilirse, Türkiye’nin lojistik kaynaklı emisyonlar üzerinden sağlayacağı coğrafi yakınlık avantajı var. Öte yandan yenilenebilir enerji alanında da Türkiye’nin attığı önemli adımlar var. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde, bizim enerji ve lojistik kısmındaki avantajımızı üretime dönüştürerek kullanmamız gerekiyor.” dedi.

Döngüsel ekonomide finansman sistemi kurulmalı

Türkiye Plastik Sektöründe Mevcut Durum ve Sektörü Bekleyenler Plastik Sanayicileri Federasyonu Genel Sekreteri Murat İnkün ise, “Yeşil Mutabakat kapsamında geri dönüşüm zorunluluklarının çeşitlendirilerek artması bekleniyor. Ek olarak halihazırda bazı Avrupa ülkelerinin hayata geçirdiği plastik vergisi ve bunun yansımaları var. Karbon vergisi şu an için plastik sektörünü ilgilendirmiyor gibi duruyor ama plastik vergisi ile ülkelerin geri dönüştüremedikleri ambalaj başına ton üzerinden fiyatlandırmalar yapılıyor. Örneğin İspanya’da söz konusu düzenleme kapsamında belirlenen miktar ton başına 450 avro. Birleşik Krallık’ta ise bu miktar ton başına 200 pound. Yani Birleşik Krallık’a tek tonluk plastik ambalaj ihraç ederseniz ve ihraç ettiğiniz ton içerisinde hiç geri dönüştürülmüş ürün yoksa, ek olarak 200 pound ek ödeme yapmanız gerekiyor. Geri dönüşümü ucuzlatmak yerine birincil plastiklerin kullanımını daha pahalı hale getirerek döngüsel ekonomiye katkı sağlamayı hedefliyor ülkeler. Diğer AB ülkelerinde de benzer uygulamalarda hazırlıklar devam ediyor. 2025 itibariyle birçok AB ülkesinde bu tarz bir düzenleme uygulamaya geçecek.” dedi.

Döngüsel ekonominin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sübvanse edilmesi gerektiğini belirten İnkün, “Kaynağında ayrıştırma sisteminin mutlaka kurulması gerekiyor. Ancak bu plastik sektörünün tek başına yapabileceği bir şey değil. Merkezi ve yerel otoriteler ile ayrıştırma firmalarının sürece dahil olması gerekiyor. Ek olarak döngüsel ekonomi sisteminin paydaşlarını destekleyecek bir finansman sistemi de kurulmalı. Hem belediyeler belirli bir altyapı yatırımı yapmaları gerekiyor hem de ayrıştırma tesislerinin atıklar toplandıktan sonra tasnifiyle ilgili çalışma yapması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

Geri dönüşüme yönelik yatırımlar artıyor

TÜDAM Değerlendirilebilir Atık Malzemeler Sanayiciler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Burkasan Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Kılıç ise plastik sektöründe geri dönüşüme dair bilgilendirmede bulundu. Türkiye’de oluşan belediye atıklarının 8 milyon ton geri kazanılabilir atık olduğunu ve bunların da yaklaşık 2 milyon tonunun plastik olduğunu belirten Kılıç, global pazardaki dönüşüm ve AB ülkelerine ihracat yapan firmaların talepleri doğrultusunda son yıllarda geri dönüşüm sektörüne yönelik yapılan yatırımların arttığını ifade etti.

Geri dönüşüme yönelik atılabilecek adımlara da değinen Kılıç, “Depozito uygulaması, atıkların maksimum verimle toplanmasını sağlayabilecek bir uygulama. Depozito sistemini hayata geçiren ülkelerde görüyoruz ki, yaklaşık 3 yıl içerisinde yüzde 98 oranında toplama verimliliğine ulaşılıyor. Bunun yanı sıra ana sanayi ile entegrasyon açısından AB’de olduğu gibi birtakım kademeli olarak sorunlu kullanım uygulamalarının ülkemizde de başlatılması gerekiyor. Bu ambalaj sektöründe de olabilir, diğer sektörlerde de olabilir. Ama bunun da ülkemizde kademeli olarak hayata geçirilmesi büyük önem taşıyor.” dedi.

 

Paylaş