Enerji güvenliğinde tedarik zincirinin dayanıklılığı ve teknolojik dönüşüm öne çıkıyor

Enerji güvenliğinde tedarik zincirinin dayanıklılığı ve teknolojik dönüşüm öne çıkıyor

IRENA’nın yeni raporu, jeopolitik dengelerin geleceğin enerji haritasını nasıl şekillendireceğini inceliyor.

Geleneksel enerji kaynaklarının kullanımında yaşanan azalma, sürdürülebilirlik ve çevresel endişelerin giderek artmasıyla birlikte,  yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı bir enerji dönüşümü yaşanıyor ancak bu durum beraberinde yeni jeopolitik zorluklar da getiriyor. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın (International Renewable Energy Agency, IRENA) “Enerji Geçişinin Jeopolitiği: Enerji Güvenliği” raporu, enerji güvenliğinin artık sadece enerji kaynaklarının güvenilirliği ve erişilebilirliğiyle değil, aynı zamanda bu kaynakların tedarik zincirlerinin dayanıklılığı ve teknolojik dönüşümüyle de ilişkili olduğunu vurguluyor.

Rapora göre, elektrik enerjisi gelecekte temel enerji taşıyıcısı haline gelecek ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı enerjinin payı 2050 yılına gelindiğinde büyük ölçüde artacak. Biyokütle ve hidrojen enerjileri ise fosil yakıtlardan daha büyük bir paya sahip olacak.

Küresel enerji karışımındaki 2020’de yüzde 16 olan yenilenebilir enerji payı ise, 2050’de yüzde 77’ye çıkacak. Toplam birincil enerji arzı, artan enerji verimliliği ve yenilenebilir kaynakların büyümesi nedeniyle istikrarlı kalacak. Yenilenebilir enerji kullanımı tüm sektörlerde artarken, ulaşım ve bina gibi sektörlerde elektrifikasyon oranı, yenilenebilir elektrik kapasitesinde on iki kat artış gerektirecek.

COP28’de ortaya konan 2030 hedefleri doğrultusunda yenilenebilir enerjiyi üç katına çıkarmak ve enerji verimliliğini ikiye katlamak, karbon salımlarını azaltma stratejisinin merkezini oluşturuyor. IRENA’ya göre, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (Intergovernmental Panel on Climate Change, IPCC) tavsiyeleri doğrultusunda 2030’a kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 43 azaltmak için ek 11 TW’lık yenilenebilir enerji kapasitesine ihtiyaç duyulacak.

Rapora göre, yenilenebilir enerjiye geçiş, enerji güvenliğini artırmanın yanı sıra, enerji bağımsızlığını ve kontrolünü de artırırken, dalgalı fosil yakıt fiyatlarına maruz kalma riskini azaltacak. Fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçiş, öz yeterliliği artırırken, enerji bağımlılıklarını küresel seviyeden bölgesel seviyeye kaydırarak, çoğu ülkeyi jeopolitik kesintilere daha az duyarlı hale getirecek. Geleneksel enerji güvenliği standartlarına göre, bu durum istikrar ve direncin artması ile makroekonomik faydalar da sağlayacak.

Yeşil hidrojen ve yeşil hidrojenden türetilen ürünler, enerji güvenliğinde önemli bir rol oynayacak. Yerel yenilenebilir kaynaklardan hidrojen üretmek, özellikle sanayide ve karbon salımını azaltmanın zor olduğu sektörlerde ithal fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltacak. Hidrojenin büyük miktarlarda sınır ötesi ticaretine ne kadar katılacağı veya endüstriyel faaliyetlerin yenilenebilir kaynaklarla dünyanın hangi bölgelerine kayacağı konusunda hâlâ belirsizlikler bulunuyor. Her iki durumda da tedarikçileri ve tedarik yollarını çeşitlendirmek, depolama ve acil durum planlaması gibi dayanıklılığı artırmak için yeni girişimler ortaya çıkacak.

Güvenlik ve siyasi endişelerin yanı sıra, esnek yenilenebilir enerji sistemlerinin başarılı bir şekilde uygulanması için altyapının uygun şekilde kurulması da hayati önem taşıyor. Zira yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı sistemlerin yaygınlaşması, enerji altyapısında önemli değişikliklere yol açıyor. Ancak bu değişim, yeni güvenlik endişelerini de beraberinde getiriyor. Güvenlik uzmanları, siber tehditlerin yanı sıra fiziksel saldırıların da elektrikli ve dijitalleştirilmiş sistemlere yönelik artan bir tehdit oluşturduğunu belirtiyor.

Rapora göre, enerji güvenliğinin sadece enerji son kullanıcılarını değil, aynı zamanda su ve gıda güvenliği, hastalık, ekonomik çalkantılar, eşitsizlik ve enerji yoksulluğu gibi insan güvenliğine dair alanları da içermesi gerekiyor. Yenilenebilir enerjiye dayalı geçiş, insan güvenliğini iyileştirmek için pek çok fırsat sunarken, iklim değişikliği etkilerini artırdıkça kaynak rekabeti gibi tehditlerin de ortaya çıkması bekleniyor.

IRENA’nın raporu, enerji sektörünün gelecekteki zorluklara karşı hazırlıklı olmak için çok yönlü ve kapsamlı bir yaklaşım benimsemesi gerektiğini vurguluyor. Dolayısıyla iklim uyumuna yönelik uygun maliyetli, entegre ve güvenilir çözümlerin sağlanması gerekiyor.

Temiz enerji yatırımları artsa da Net Sıfır hedefi için ihtiyaç duyulan miktarın altında kalıyor

Yenilenebilir enerji hedeflerini, politikalarını ve bu alanda kaydedilen ilerlemeyi 2005 yılından beri takip eden REN21 tarafından yapılan yeni bir araştırma, dünya çapındaki yenilenebilir enerji alanındaki büyümenin hâlâ maliyet, politika ve izin süreçleri ile altyapı sorunları gibi engellerle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor.

Araştırma, son on yılda yenilenebilir enerji kullanımının yüzde 58 arttığını belirtiyor. Aynı zamanda, enerji talebinin yüzde 16 arttığını ancak bu artışın büyük ölçüde fosil yakıtlarla karşılandığına dikkat çekiyor. 2012 ile 2022 arasındaki enerji tüketimindeki artışın yaklaşık yüzde 65’inin ise fosil yakıtlardan kaynaklandığını aktarıyor.

Raporda finansman açısından, küresel temiz enerji yatırımlarının geçtiğimiz yıl yüzde 8’den fazla artarak yaklaşık 623 milyar dolara ulaştığı belirtiliyor. Ancak, BloombergNEF (BNEF) tarafından yapılan bir araştırma, harcamaların henüz net sıfır geçişini sağlamak için yeterli düzeyde olmadığını ortaya koyuyor. BNEF Net-Sıfır Senaryosu ile uyumlu olmak için enerji yatırımlarının bugün ve 2030’a kadar yılda ortalama 4,8 trilyon dolar olması gerektiğini ifade ediyor.

REN21’in raporu, düşük gelirli ülkelerde temiz enerji projeleri sermaye maliyetlerinin yüzde 10’a kadar çıktığını, ancak yüksek gelirli ülkelerde bu oranın yüzde 4 olduğunu belirtiyor.

Bununla birlikte dünya çapında şebeke altyapısı henüz artan yenilenebilir enerji talebini karşılamak için yeterli değil. REN21, yaklaşık 3.000 GW’lik yenilenebilir enerji projelerinin yetersiz şebeke altyapısı, finansman açığı ve izin süreçlerinde yaşanan aksamalar nedeniyle geliştirilemediğini belirtiyor.

Ancak rapor, düşük karbon teknolojilerine, yeşil beceri eğitimine ve iklim uyumuna toplamda 369 milyar dolar aktarılan ABD’nin Enflasyon Azaltma Yasası veya AB’nin yeşil enerji hedefleri gibi yeni düzenlemelerin temiz enerji piyasalarını canlandırdığına dikkat çekiyor.

 

Paylaş