Emisyon miktarı rekabetçiliğin belirleyici unsuru olacak

Emisyon miktarı rekabetçiliğin belirleyici unsuru olacak

“İSO Yeşil Gündem Sohbetleri” etkinliğinin onuncusu “Küresel Gelişmeler Işığında Türkiye Sanayisinin Yeşil Dönüşümü” başlığıyla gerçekleştirildi.

İSO Yönetim Kurulu Sayman Üyesi ve Sürdürülebilirlik Platformu Başkanı Sultan Tepe’nin ev sahipliğinde, Gazeteci Ilgaz Gürsoy’un moderatörlüğünde düzenlenen etkinliğe Ticaret Bakanlığı Uluslararası Anlaşmalar ve Avrupa Birliği (AB) Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı Bahar Güçlü, Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dildar Edin, Kordsa Sürdürülebilirlik Grup Müdürü Nevra Aydoğan Gürsoy, EY Türkiye Dolaylı Vergiler Bölüm Lideri & Vergi Bölümü Şirket Ortağı Sercan Bahadır ve L.L.M Narter & Partners Hukuk Bürosu Yönetici Ortağı Av. Cenk Narter konuşmacı olarak katıldı.

Panelin açılış konuşmasını gerçekleştiren İSO Yönetim Kurulu Sayman Üyesi ve Sürdürülebilirlik Platformu Başkanı Sultan Tepe, yeşil dönüşüm konusunda sadece yaptırımlara odaklanılmaması gerektiğini belirterek, “Ürünlerimizle, tedarik zincirindeki hızımızla ve jeopolitik konumumuzla dünyada yer edinmiş bir sanayiye sahibiz. Ama sanayimizin önünde bütün bildiklerimizin yeniden yazıldığı, yeniden adlandırıldığı, üretim süreçlerinin tamamen değişeceği bir süreç var. Bu süreç içerisinde gerçekleşecek dönüşümün ana ilkesini benimsemenin çok önemli olduğuna inanıyorum. Yapmamız gereken şey dünya için yeşil ve temiz üretimi gerçekleştirmektir. Biz tüm dünyaya ihracatlarımızı yaparken gördük ki ülkeler sürdürülebilirlik ilkelerini içselleştirebildiği, hayata geçirebildiği, sanayisini bu dönüşüme hazırlayabildiği takdirde öne geçecek.” dedi.

Tepe, İSO’nun Türkiye’de sürdürülebilirlik çalışmaları kapsamında çok kıymetli çalışmalar yürüttüğüne ve yeni çalışma programında da sürdürülebilirlik konusuna geniş yer ayırdığına dikkat çekti.

Yatırım teşvikleri çeşitlendiriliyor

Etkinlikte konuşan Ticaret Bakanlığı Uluslararası Anlaşmalar ve AB Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı Bahar Güçlü, Türkiye’nin AB’nin gümrük birliği ortağı olması sebebiyle 1 Ekim 2023 tarihinde hayata geçirilmesi planlanan Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması’ndan (SKDM) dolaylı olarak etkileneceğini ifade ederek, “SKDM kapsamında ödenmesi gereken vergi, ithalatçı tarafından karşılanacak. Ancak burada asıl önemli olan, ürünün içerdiği gömülü karbon miktarının, rekabetçiliğin belirleyici unsuru haline gelmesi. Çünkü ithalatçının ne kadar vergi ödeyeceği, satın aldığı ürünün içerdiği emisyon miktarına bağlı olacak. Dolayısıyla düşük karbonlu ürünü temin edebilmek üretici açısından önemli bir husus olacak. Bunu şimdiden üreticilerin planlamaya başlaması, farklı yerlerden tedarik edilen ürünlerde emisyonun ne olduğunu hesaplaması gerekiyor. Yalnızca AB’deki üreticilerin değil, Türkiye’deki üreticilerin de rekabetçiliğin önemli bir unsuru olacağını dikkate alarak bu dönüşüm sürecinde planlama yapmaları çok önemli.” dedi.

Yeşil dönüşüm sürecinde teşviklerin önemine de değinen Güçlü, “Bizim Yeşil Mutabakat Eylem Planımızın da önemli başlıklarından biri yeşil finansman. Finansman ekosisteminin geliştirilmesi, uluslararası finansmana erişim ve içerideki teşviklerin revize edilmesine yönelik çalışmalarımız devam ediyor. Nitekim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız da sürdürülebilirliğe yönelik yatırımların yatırım teşvikleri kapsamına alınması konusunda çalışmalar yürütüyor. Öte yandan KOSGEB’in açıkladığı destekler söz konusu. Ar-Ge destekleri konusunda TÜBİTAK çalışmalarını sürdürüyor. Bakanlık olarak bu yıl içerisinde de bütün kurumlarımızla beraber tek çatı altında bilgilendirme yapılmasını sağlayacak şekilde bir çalışma başlattık. Bu yıl içerisinde bu sistemi tamamlayıp kullanıma sunacağız. Bu sayede teşviklere erişmek isteyenler, tek merkezden çok çeşitli teşviklere erişim sağlayabilecek.” ifadelerini kullandı.

Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın maliyeti 1 milyar doları bulacak

SKD Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dildar Edin, yeşil dönüşüm konusundaki çalışmaları tabana yaymaya çalıştıklarını ve bu anlamda İSO’yu kritik bir iş birliği ortağı olarak gördüklerini söyledi. Edin, “İş dünyası yeşil dönüşüm konusunda çalışmalarını hızlandırmak için elinden geleni yapıyor. Hem düşük karbonlu üretimi hem de çevresel etkileri göz önünde bulundurmadan iş yapılamayacağının herkes farkında. Bundan bir süre önce farklı sektörlerin temsilcileriyle bir araya geldiğimiz bir toplantıda gördük ki yeni düzenlemeye Türkiye, dünyadaki diğer şirketlerden çok daha hazır durumda. Tabii bu söylediğim daha ziyade büyük firmalar için geçerli. Dolayısıyla bizim bu yaklaşımı yaygınlaştırmamız büyük önem taşıyor.” dedi

Yeşil dönüşüm alanında hala atılacak çok fazla adım olduğuna değinen Edin, “Türkiye’deki sistemin SKDM’ye uyumlu hale getirilmesi önemli. Türkiye’de karbon ticaret sistemini mutlaka kuruyor olmamız lazım. AB’deki maliyet ödense bile, maliyetin buraya nasıl yansıyacağı gibi konuların düzenlenmesi gerekiyor. İş dünyasının hazır olması gerekiyor. McKinsey’nin yaptığı araştırma, şu anki yapıda Türkiye’de oluşacak vergi maliyetinin aşağı yukarı 750 milyon ila 1 milyar dolar arasında olacağını gösteriyor. Öte yandan döngüsellik de Türkiye’de beklenen seviyenin çok altında ilerliyor. Yapılan çalışmalara göre, döngüsellik açığı 2018’de yüzde 9,1 iken, artan ham madde kullanımıyla bu oran yüzde 7,2’ye düştü. Oysa bu oranın yüzde 17’lerde olması gerekiyor. İş dünyasının bu konuda da farkındalığının artırılmasına ihtiyaç var.” ifadelerini kullandı.

Ürün yaşam analizleri yeşil dönüşümde önemli rol oynuyor

Kordsa Sürdürülebilirlik Grup Müdürü Nevra Aydoğan Gürsoy da yaptığı konuşmada şirket olarak 2019 yılında sürdürülebilirlik konusunda bir strateji ekibi kurduklarını ve üst yönetimden en alt kademeye kadar bu konuyu içselleştirdiklerini belirtti.

Sürdürülebilirlik kapsamında ürün portföylerini dönüştürdüklerini de söyleyen Gürsoy, “Müşterilerimizin çoğu global pazardan. Dolayısıyla tabi olduğumuz regülasyonlar, birbirinden çok farklı. Otomotiv sektörünün farklı, havacılığın farklı. Dolaysıyla çok geniş bir perspektiften bakmamız gerekiyor. Bunu da mevcut ürün portföyümüzü konvansiyonelden sürdürülebilir olana yönlendirerek yapıyoruz. Kullandığımız biyomalzemeler, geri dönüştürülmüş malzemelerle üretimimizi dönüştürüyoruz.” dedi.

Yaptıkları ürün yaşam analizlerinin önemine de değinen Gürsoy, “Elimizi en çok güçlendiren ise yaptığımız ürün yaşam analizleri. Çünkü veriyle bakabildiğiniz zaman iyileştirebileceğimiz yerleri de görebiliyoruz. Bu da ürünü üretirken çevresel kaynakları en fazla nereden tükettiğimizi ve emisyonlara en çok hangi alandan sebep olduğumuzu gösteriyor. Örneğin emisyonlarımıza baktığımızda yüzde 70’inin satın aldığımız enerjiden kaynaklandığını gördük. Bizim yenilenebilir enerjiye yatırımlarımızı artırmamız gerektiği bilgisini veriyor. Biz de bu yönde kendi güneş panellerimizi üretmeye başladık.” dedi. Türkiye’de üretilen enerjinin yüzde 50’sinin yenilenebilir enerjiden elde edildiğini söyleyen Gürsoy, bu alandaki yatırımların artması gerektiğine dikkat çekti.

Yüksek karbon ayak izine sahip üretim Türkiye’nin en büyük engeli

EY Türkiye Dolaylı Vergiler Bölüm Lideri & Vergi Bölümü Şirket Ortağı Sercan Bahadır ise şirketlerin harekete geçmesi için düzenlemenin yürürlüğe girmesini beklememesi gerektiğini belirterek, “Dünya Bankası ile ortak hazırladığımız ve yakında da lansmanı yapılacak bir rapor var. O raporda, Türkiye’de ihracatın daha da arttığı ölçümlendi. Türkiye’nin sahip olduğu potansiyelin yarısını değerlendirdiğini, değer zincirine adaptasyonu arttıkça ihracatını ve iş gücünü geliştirdiği, refahın da arttığı gibi sonuçlar edildi. Aynı raporda Türkiye’nin önündeki en büyük tehdidin ise yüksek karbon ayak izine sahip üretimi gösteriliyor. Dolayısıyla iş dünyasının bu değer zinciri içerisinde yer alması ve sürdürülebilir bir şekilde devam edebilmesi gerçekten bu yasal mevzuatla ilintili. Şirketlerin tedarik zinciri içerisindeki tüm yapıyı gözden geçirip, karbon ayak izlerini ölçmeleri gerekiyor. Bunu da yaparken düzenlemenin hayata geçmesini beklememek gerekiyor.” dedi.

Düzenlemenin müzakere aşamasında Türkiye’nin de aktif bir rol üstlenmesi gerektiğinin önemine değinen Bahadır, “AB, SKDM’yi kendi ekonomik yapısına göre hazırlıyor. Örneğin ürün gruplarını belirlerken kendi sanayisinde kritik olan alanlara öncelik verdiğini görüyoruz. Bizim iş dünyası olarak AB’de bu düzenleme hazırlanırken hangi ürün gruplarının düzenlemeye dahil edileceği konusunda müzakerelerde bulunmamız gerekiyor. Bizim en büyük ihracat pazarımız AB ve SKDM’den oluşacak maliyetin bize dolaylı yoldan yansıması bekleniyor. Ancak dolaylı yoldan yansıması bile bizi ciddi anlamda etkileyecektir.” ifadelerini kullandı.

Bahadır, Türkiye’nin kendi Emisyon Ticaret Sistemi’ni (ETS) hayata geçirmesinin, AB sınırda karbon uygulaması sonucu ortaya çıkacak maliyet riskini minimize edecek en önemli unsur olarak gördüğünü de sözlerine ekledi.

Hızlı hareket eden kazanacak

L.L.M Narter & Partners Hukuk Bürosu Yönetici Ortağı Av. Cenk Narter ise yaptığı konuşmada, Almanya’da çevresel risklerini en aza indirmeyi amaçlayan bir yasa geçirildiğini ve bu yasanın iş güvenliği, yasaklı kimya ürünü kullanmama ve insan hakları gibi çok geniş bir alanı kapsadığını belirtti. Narter, bu yasanın Alman şirketlerine değer zincirinde yer alan firmalardan kaynaklı oluşacak usulsüzler çerçevesinde yaptırımlar öngörmesi ve Alman şirketlere denetleme görevi de vermesi sebebiyle Almanya ile ticari faaliyet yürüten Türk firmaların bu düzenlemelerden etkilenebileceğini söyledi. Alman tedarik zinciri yasasına benzer bir uygulamanın AB’nin de gündeminde olduğunu belirten Narter, Türk şirketler açısından yeşil dönüşüm konularının daha da hassasiyet kazandığını belirtti.

SKDM’ye dair konuşan Narter, Türkiye’nin geç kalmakta olduğunu söyleyerek “Bir şirketin faaliyet yılı açısından değerlendirildiğinde, çok kısa bir zaman kaldığını görüyoruz. Tedarikçilerle olan ilişkilerin yönetilmesi veya müşterilerle beklentilerin yönetilmesi olsun, uzun bir çalışma sürecinden bahsediyoruz ve çoktan çalışmalara başlanmış olması gerekiyordu. Ancak Türkiye’nin lojistik açısından konumu göz önüne alındığında bu durumun risk olduğu kadar fırsat da barındırdığını düşünüyorum. Hızlı hareket eden, iyi pozisyon alarak konumunu güçlendirecek.” dedi.

 

Paylaş